Mevlana Halid (ks) bu mektubu; muhlis müridi, merhum, hayır sahibi, Akka
vilayetinin hakimi Abdullah Paşa’ya göndermiştir. Abdullah Paşa’yı kazaya
teslim olmaya ve ilahi kadere rıza göstermeye davet ediyor.
Miskin kul, Allah’ın (c.c) aşk ve muhabbetinde fena bulmuş, Nakşibendi,
müceddid, Osmani Halid’den (Yüce Allah elinden tutup, yardım eylesin)
fakirlerin hizmetçisi ve emirlerin efendisine, Cenab-ı Allah onu yardımıyla
korusun ve maksadına ulaştırarak sevindirsin ve yakınlığı devam etsin. Amin.
Kuvvetli itikadınızı anlatan ve neslinizin devam etmesi için yardım
istekleriyle doldurduğunuz mektup bize ulaştı. Dua benden birkaç sefer sadır
olmuştur. Himmete gelince, ben himmet ehli değilim. Himmet ehli olduğum
kabul edilse bile istenilen şeyin kaza-i muallak olduğu ortaya çıkmadan
himmet kullanılmaz. Bidatler ve şüpheli şeylerden dolayı, basiretimiz kör
olduğu için, şimdiye kadar, talebinin kaza-i muallaktan olduğu
açıklanmamıştır.
Gerçekte kesin olan kazanın, değil velilerin (ks) himmetiyle, Peygamberlerin
(a.s) himmetleriyle bile değişebileceğine itikat etmek caiz değildir. Kesin
olan kaza hiçbir surette geri çevrilmez. Bir şeyin olması kesin olarak
hükmedildiği zaman, mutlaka olacaktır. Bir şeyin yokluğu kaza edildiği zaman
da kaza edilen yok olacaktır. Zira bir şeyin vukuunun kesin olması demek,
hiç kimsenin reddemeyeceği ve hiçbir değiştiricinin değiştiremeyeceği bir
şekilde sağlam olması ve olacağına kesin hüküm verilmesi demektir.
Şayet kesin kazanın değişebileceği mümkün olduğu düşünülse şu durumlar
ortaya çıkar:
Birincisi: Allah-u Teala acze düşmüş olur. O bir şeyi kesin kılmasına rağmen
başkası onu bozmuştur.
İkincisi: Allah-u Teala ezeli kelamında yalan söyleme durumuna düşer. Zira
Allah-u Teala ezelde nefsi kelamında, bu emrin muhakkak olacağını haber
vermiştir. Eğer muhakkak demezse kesin olmaz. Bu durumda kesin olacağını
bildirdiği şeylerin olamayabileceği de düşünülür.
Üçüncüsü: Allah-u Teala cehalet içine düşmüş olur. Zira Allah’ın ilmine göre
hiçbir şey mübrem kazayı değiştirmez. Oysa onu bir başkası değiştiriyor.
Böyle bir durumda Allah-u Teala’nın bildiğinin tersi olmuş olur. Allah (c.c)
zatına layık olmayan şeylerden mukaddes ve münezzehtir. Hatta Allah (c.c)’ın
kesin olarak irade ettiği şeyin kendi tarafından bozulması caiz değildir.
Zira kelam ilminde bilindiği gibi Allah’ın iradesi, zati yönden
gerçekleşmesi mümkün olmayan şeylerle bağlantılı olamaz.
Gavsu’l-Azam Şeyh Abdulkadir Ceyli’nin –(anam babam ona feda olsun)- bazı
arkadaşlarından rivayet olunan “Cenab-ı Mevla Teala, onun hatırı için kesin
kazayı da reddetmiştir.” Sözü doğru değildir. Bu sözü kabul etsek bile veli
olan zatı mazur görmemiz gerekir. O (ks) konuşurken kendisinden geçmiş, sekr
ve mahv haletinde konuşmuştur.
Şuurlu ayık bir kimsenin de veliye o sözde uyması caiz değildir. Şer’an
birisinden teklif düşerse, o sorumlu değildir. Şer’an yükümlülüğü olan ise
sorumludur. Yine keşifteki hata içtihattaki hata gibi özürlü sayılıp sahibi
mesul olmaz. Ve bu konuda kendisine tabi olunmaz. Veliler için hatayı caiz
görmeyen kimse veli ile nebi arasındaki farkı tamamıyla anlayamaz.
Bazen bir iş levh-i Mahfuzda muallak olmaksızın yazılır. Bazı keşif
sahipleri de levh-i Mahfuzda o işin bağlandığı sebebi görmedikleri için onu
mübrem (olması kesin değişmez) olarak haber verirler. Bu kimse zannına göre
doğrudur. Çünkü o işi mübrem (olması kesin) olarak görmüştür. Halbuki o iş
Allah-u Teala’nın ilminde muallaktır (olması birtakım sebeplere
bağlanmıştır). Şu halde muallak olan kaza iki kısımdır;
Gavsu’l Azam Abdulkadir (k.s) için vaki olan kaza ikincisidir. Velilerden
bazılarında bu şekil şeyler vaki olmuştur. Şunu da belirtelim ki; velileri
inkardan sakınmak vacip olduğu gibi, akideyi bozacak şekilde onlar
hakkındaki itikad ve inanışta ileri gitmekten de sakınmak vaciptir. Bu hal
velilere güzel zan ve muhabbet besleyen fakat ifrata giden kimselerde çok
olmaktadır. Unutmamak gerekir ki şeytan hile ve düzen sahibidir. İnsanı
felakete götürecek her yolu dener.
Allah-u Teala, bir kimsenin herhangi bir mürşidin feyzinden nasiplenmesini
dilerse, o kimseye bu Şeyhin kemali olduğundan fazla görünür. İsmail
Enürüni’nin hakkımızda söylediklerine kulak vermek uygun düşmez. Vallahi ben
onun düşündüğünden daha aşağıdayım.
O, hakkımızda çok fazla söylemiştir. Halbuki iyi bilen gibi haber veren
yoktur. Salat ve selamın en efdali müjdeleyici ve uyarıcı Efendimiz’le
(aleyhi ekmeluttehaya) O’nun ali ve ashabına olsun.