İçindekiler


YEDİNCİ MEKTUP

Mevlana Halid (ks) bu mektubu; muhlis müridi, merhum, hayır sahibi, Akka vilayetinin hakimi Abdullah Paşa’ya göndermiştir. Abdullah Paşa’yı kazaya teslim olmaya ve ilahi kadere rıza göstermeye davet ediyor.

Miskin kul, Allah’ın (c.c) aşk ve muhabbetinde fena bulmuş, Nakşibendi, müceddid, Osmani Halid’den (Yüce Allah elinden tutup, yardım eylesin) fakirlerin hizmetçisi ve emirlerin efendisine, Cenab-ı Allah onu yardımıyla korusun ve maksadına ulaştırarak sevindirsin ve yakınlığı devam etsin. Amin.

Kuvvetli itikadınızı anlatan ve neslinizin devam etmesi için yardım istekleriyle doldurduğunuz mektup bize ulaştı. Dua benden birkaç sefer sadır olmuştur. Himmete gelince, ben himmet ehli değilim. Himmet ehli olduğum kabul edilse bile istenilen şeyin kaza-i muallak olduğu ortaya çıkmadan himmet kullanılmaz. Bidatler ve şüpheli şeylerden dolayı, basiretimiz kör olduğu için, şimdiye kadar, talebinin kaza-i muallaktan olduğu açıklanmamıştır.

Gerçekte kesin olan kazanın, değil velilerin (ks) himmetiyle, Peygamberlerin (a.s) himmetleriyle bile değişebileceğine itikat etmek caiz değildir. Kesin olan kaza hiçbir surette geri çevrilmez. Bir şeyin olması kesin olarak hükmedildiği zaman, mutlaka olacaktır. Bir şeyin yokluğu kaza edildiği zaman da kaza edilen yok olacaktır. Zira bir şeyin vukuunun kesin olması demek, hiç kimsenin reddemeyeceği ve hiçbir değiştiricinin değiştiremeyeceği bir şekilde sağlam olması ve olacağına kesin hüküm verilmesi demektir.

Şayet kesin kazanın değişebileceği mümkün olduğu düşünülse şu durumlar ortaya çıkar:

Birincisi: Allah-u Teala acze düşmüş olur. O bir şeyi kesin kılmasına rağmen başkası onu bozmuştur.

İkincisi: Allah-u Teala ezeli kelamında yalan söyleme durumuna düşer. Zira Allah-u Teala ezelde nefsi kelamında, bu emrin muhakkak olacağını haber vermiştir. Eğer muhakkak demezse kesin olmaz. Bu durumda kesin olacağını bildirdiği şeylerin olamayabileceği de düşünülür.

Üçüncüsü: Allah-u Teala cehalet içine düşmüş olur. Zira Allah’ın ilmine göre hiçbir şey mübrem kazayı değiştirmez. Oysa onu bir başkası değiştiriyor. Böyle bir durumda Allah-u Teala’nın bildiğinin tersi olmuş olur. Allah (c.c) zatına layık olmayan şeylerden mukaddes ve münezzehtir. Hatta Allah (c.c)’ın kesin olarak irade ettiği şeyin kendi tarafından bozulması caiz değildir. Zira kelam ilminde bilindiği gibi Allah’ın iradesi, zati yönden gerçekleşmesi mümkün olmayan şeylerle bağlantılı olamaz.

Gavsu’l-Azam Şeyh Abdulkadir Ceyli’nin –(anam babam ona feda olsun)- bazı arkadaşlarından rivayet olunan “Cenab-ı Mevla Teala, onun hatırı için kesin kazayı da reddetmiştir.” Sözü doğru değildir. Bu sözü kabul etsek bile veli olan zatı mazur görmemiz gerekir. O (ks) konuşurken kendisinden geçmiş, sekr ve mahv haletinde konuşmuştur.

Şuurlu ayık bir kimsenin de veliye o sözde uyması caiz değildir. Şer’an birisinden teklif düşerse, o sorumlu değildir. Şer’an yükümlülüğü olan ise sorumludur. Yine keşifteki hata içtihattaki hata gibi özürlü sayılıp sahibi mesul olmaz. Ve bu konuda kendisine tabi olunmaz. Veliler için hatayı caiz görmeyen kimse veli ile nebi arasındaki farkı tamamıyla anlayamaz.

Bazen bir iş levh-i Mahfuzda muallak olmaksızın yazılır. Bazı keşif sahipleri de levh-i Mahfuzda o işin bağlandığı sebebi görmedikleri için onu mübrem (olması kesin değişmez) olarak haber verirler. Bu kimse zannına göre doğrudur. Çünkü o işi mübrem (olması kesin) olarak görmüştür. Halbuki o iş Allah-u Teala’nın ilminde muallaktır (olması birtakım sebeplere bağlanmıştır). Şu halde muallak olan kaza iki kısımdır;

1- İlm-i İlahide ve levh-i Mahfuzda muallak

2- İlm-i İlahide muallak, levh-i Mahfuzda mübrem (kesin)

Gavsu’l Azam Abdulkadir (k.s) için vaki olan kaza ikincisidir. Velilerden bazılarında bu şekil şeyler vaki olmuştur. Şunu da belirtelim ki; velileri inkardan sakınmak vacip olduğu gibi, akideyi bozacak şekilde onlar hakkındaki itikad ve inanışta ileri gitmekten de sakınmak vaciptir. Bu hal velilere güzel zan ve muhabbet besleyen fakat ifrata giden kimselerde çok olmaktadır. Unutmamak gerekir ki şeytan hile ve düzen sahibidir. İnsanı felakete götürecek her yolu dener.

Allah-u Teala, bir kimsenin herhangi bir mürşidin feyzinden nasiplenmesini dilerse, o kimseye bu Şeyhin kemali olduğundan fazla görünür. İsmail Enürüni’nin hakkımızda söylediklerine kulak vermek uygun düşmez. Vallahi ben onun düşündüğünden daha aşağıdayım.

O, hakkımızda çok fazla söylemiştir. Halbuki iyi bilen gibi haber veren yoktur. Salat ve selamın en efdali müjdeleyici ve uyarıcı Efendimiz’le (aleyhi ekmeluttehaya) O’nun ali ve ashabına olsun.