İçindekiler


YEDİNCİ MEKTUP

Dünyanın şerefi, ahiretin mezrası için olduğu, yoksa hadd-i zatında dünya, çirkinlerin en çirkini olduğunun, çirkin ve değersizliği akli ve nakli delillerle sabit olduğunun beyanı ile bu konu ile ilgili şeylerin beyanı hakkında. Beşinci mektubda mezkûr Gavs-ı A’zam (Kaddesallahü sirreh) in torunu Seyyid Ali’ye yazılmıştır.

Kainatda hiçbir şey yoktur ki onu hamd ile tesbih etmesin. Salat ü selam, mahlukatının en hayırlısı olan Muhammed’in, bütün alinin, sahabesinin, zevceleri, Ensarı ve Muhacir sahabelerinin üzerine olsun!

Bundan sonra, bu mektub, büyük kapınızın eşiğinin lütfuna muhtaç olan zelil köleden, efendisi, kalbinin neşesi, iki gözünün nuru, kalbinin kuvveti, Gavs-ı azamın torunu Aziz ve muhterem Es-Seyyid Ali Efendi’yedir. O Gavs ki, insan ve cinlerin kutbu, öyle bir kutub ki, bu kölenin medar-ı iftiharı, istinad noktasıdır. (Farsca şiir):

"Cihanda hiçbir kimse Hafız gibi bir köleyi kendine köle edinmedi.

Çünkü, dünyada hiçbir kimse kendine senin gibi bir padişah paşa edinmedi"

Şunu arz eder ki: sizden ayrılık müddeti uzayıp için vuslat ateşi alevlenince, bununla beraber birçok maniler onu size kavuşmaktan alıkoyup ne sonbahar ne de sonradan oraya gelmesi mümkün olmadığı için, en aşağı bir bedeli de olsa, onun bir bedeli olsun diye size bir mektub yazmaya teşebbüs etti. Nitekim abdest için su bulunmazsa, toprak onun bedeli olur. Güneş batınca, çıra yakılır.

(Farsca bir mısra):

"Güneşin yerine geçecek çıradan başka bir şey yoktur"

Hem de vatanından uzaklaşan kimsenin yaralı kalbi onunla şifa bulsun, susamış ciğerler, kanayıp kalblerin hararetini söndürücü haberlerin tarafınızdan gelmesine vesile olsun diye size bir mektub yazdı. Küçüklerden bile yazılmışsa da kabulü, şerefli zatların şanıdır. Şeferli babalarınızın büyük cedlerinizin yollarında sabit olmanızı Allah’tan niyaz ederim. Onlardan efdal olanın üzerine asaleten ve diğerlerinin üzerine, mütbeaten salat ü selam olsun! Allahü Teala, dünyayı, size ahiret mezraası kılıp bu kâinatın rabbinin rızasının tahsiline sebeb eylemesini dilerim.

Beyt:

"Dünya, ahiret mezraası olduğundan dolayı iyidir.

Allah onda hayır işlenmesi için vermiştir."

Arz ettiği bu iki fayda dünyada hasıl olur, başkasında değil nitekim farsça bir mısra’da:

"Ey saki! Baki kalan aşk şarabını ver.

Zira onu cennetde bulmak istemezsin"

denilmiştir. Hem eğer dünya ahiret için bir mezrea olmasaydı, çirkin şeylerin en çirkini, rezillerin en rezilidir ve Allah’tan uzaklaşmaya, insanı ahirette faydadan mahrum etmeye, akıl sahibi olanların nezdinde, kıymetli olmayan bir evde insan utançtan baş eğmesine sebeb olurdu. Nitekim Fahr-i kâinat, (onun ve ona tabi olanların üzerine salat ü selam olsun) buyurdular ki:

"Dünya (ahirette) evi olmayan kimselerin evidir. Malı olmayanların maldır, aklı olmayan kimse onu toplar?"

Yüce Allah katında dünyanın bir sivrisinek kadar kıymeti olsaydı, ondan bir yudum su bile bir kafire vermezdi, onu yarattığı zamandan beri ona rahmet gözü ile bakmadı denilmiştir. Ne ona ne de ni’metine beka yoktur.

Farsca beyit:

"Bu dünyaya gönül bağlama. Fani olan dünya geçer.

İhtiyarlık devresi geldi. Taze gençlik devresi geçecek."

Güneşin herkese apaçık zahir olduğu gibi, dünyanın kötülüğü de malumdur. Eğer dünyanın bir değeri olsaydı, insan ve cinlerin Resûlü, (Ona, aline salat ü selam olsun!) ona iltifat eder, onun için bir şey hazırlayacaktı. Gerçi bu sözlerin sizin gibilere söylenmesi ve yazılması uygun değilse de size karşı yazılmasına ve söylenmesine, cenabınıza olan şiddetli sevgi ve yüce kapınızın eşiğine olan kalbin yakınması sebep oldu.

Farsça beyit:

"Eğer nefesim, (tütsü için kullanılan) buhurdanlık gibi sıcak ise, acayip değildir.

Zira aşkın, kalbimde ateş yaktı!"

Allah’a yemin ederim ki, mezkûr köle, kendi nefsine sevdiği ve temenni eylediği şey’i, cenabınız için de sever ve temenni eder. Nasıl temenni ve arzu etmesin ki, kendisi kat’i olarak kadrinizin yükselmesini, onun için bir yükselme, aşağı düşmesi onun için aşağı düşme olduğunu ve halk arasındaki makbuliyyeti varsa, kapı eşiğinizi öptüğünde, ayakkabınızın hatta köpeklerinizin ayakları altındaki tozuna, yüzümü mesh edip tiryak (panzehir) gibi olan atlarınızın nalının tozunu gözüne sürme gibi çektiğinden olduğunu bilir.

Bundan sonra kapınızın eşiğindekilerin ayaklarından Sulhi ve Abdullah Haydar’ın iki gözlerinden öper. Ah, ah, ah… diyerek hasret çeker. Allahü Teala, efendimiz Muhammed’ e (Sallallahu aleyhi ve sellem) al ve ashabına salat ü selam eylesin!