
Hiçbir şey yok ki onu hamd ile tesbih etmesin. Salât ü selâm,
efendimiz Muhammed’in, (Sallâllahü aleyhi ve sellem) bütün âl ve ashâbının
üzerine olsun! Bundan sonra bu mektûb, âlem kutbu kaymakamının (Rahmetullahi
aleyh) perverdesinden olup feyz ve vefa kaynağı, maneviyattaki ahfa
makamında seyr eden, sır ve ahfa makamında muhabbet teşiyle yanan, en sâfî
kalb sahibi, Üstad-ı a’zamın kâtibi, muazzam mevlâmız Molla Mustafa’yadır.
Allah, O’nu, mukarrabun (Allah’a yakın olanların) temenni ettikleri makamın
âlâsına yüceltsin! Bütün hâllerinde Allah’ın rızâsına mazhar olup onu
kıyâmet gününe kadar, Üstad-ı A’zamın nisbetiyle mutemessik eylesin!
Üslûb bakımından kalbleri ferahlandıran, göz ve basîretleri
aydınlatan, muhabbet ateşini kalblerde seyr ettiren, aşk ateşinin yakmasını
arttıran, mektûbunuz geldi. Perverde, onu beklenmediği bir ni’met, hayâlinde
bulunmayan yerden bir rızık olarak telâkki etti. Zira, bu perverde tâleb
etmeden, özlediği bir kimseden gelmiştir. Evet, kula hâsıl olan Allah’ın aşk
ve muhabbeti, evvelâ asıldan (Allah’ın irâdesinden) hâsıl olur. Şayet o,
irade etmezse âciz bir mahlûk olan kul, onu nasıl temenni edip, Allah’ın (Celle
ve alâ) muhabbetinin tâlebinde nasıl bulunur? Beyt:
"Ey kendine aşk iddia eden kimse. Ayıl ki, kat’yiyen yanılıp
demeyesin ki, âşıklık vasfı bizde, mâşûkluk Allah’tadır. (Zira, her iki
vasıf da onun zâtıyla kâimdir) iyi kişinin medh olunan aşkı gibi… aşk ondan
baş gösterdi. Fakat sende (Allah’ın) gözüktü.?"
Hâce El-Ahrar (Kuddise sirruh) buyurdular ki: Yüce bir
kişinin buyurduğu: "Tâleb edip çalışan kimse, matlûbuna nâil olur" sözün manâsı, lâfız ve manâları itibariyle matlubdur (tersine göredir). Yani bu
sözden esas maksad, "Allah aşkını kalbinde bulan kimse, Alah’ı tâleb edip
çalışır." demektir. Şayet Hak teâlâ kendi sıfatıyla kulun kalbine tecelli
etmezse, kulda nasıl tâleb vasfı hâsıl olur?
Tarikat reisi (şahı) Nakşibend (Kuddise sirruh) bâzı
arkadaşlarına buyurdular ki:
"Biz mi sizi peyda ettik (bulduk), yoksa siz mi bizi peyda
ettiniz?" Yani ben mi sizi kendime arkadaş olarak buldum, yoksa siz mi beni
buldunuz? Biz sizi bulduk, diye cevab verdiklerinde, Şeyh hazretleri, hemen
aralarından gaib oldu. Onu arayıp bulmadıktan sonra, buyurduğu sözlerinin
manâsını anlayarak, cenâbınızdan vâki olan nazarınız olmazsa, biz fakir
cemaat cenâbınızın sohbetiyle nasıl müşerref oluruz" dediler.
Hülâsa: Gölgeden istifade edilen bütün ni’metler, aslından
(gölge sahibinden)dir. Mürid için, hiçbir kemâliyet olgunluk olmayıp, belki
onun kemâli, acz, mahv (yokluk) ve mâsivadan vaz geçmekle âdem (yokluk)
dairesine girmektir. Beyit:
"Bu hazinenin tılsımı sendedir. Ben bu ortada hiç yoğum. Sen
böyle manâ verirsin ey ağzı şekerli (sevgilim). Ben ise, kitabın cildi, ses
ve harfiyim."
Mektûbda, Emellerin Kâbesi gibi olan türbeden (Üstad-ı
A’zam’ın türbesinden) ayrıldığınız için, hasret ettiğinizi yazmışsınız. Bu
hâlet tarikatta öğülür ve mahbub bir hâlettir. Hattâ üstelik ihtiyar ve
irâde selb oluncaya kadar o hasretin artması lâyıktır. Mezkûr markad (türbe)
ki, Allah’ın nihayetsiz nûrları, Allah sübhânehu feyzlerinin üzerine nâzil
olduğu bir mekân olduğu, ziyaretçileri az bir zamanda kulaklar işitmesinden
hayret eden manevî makamlara yükseldikleri, yüce Allah’tan başka her şey’i
unuttukları ve Allah’ın aşkında fâni oldukları hâlde, nasıl ona hasret
edilmesin? Bâ husâs o markad sahibi (Kuddise sirruh) ile hayatında sohbet
etmiş ve kemâlât kokusundan bir şey rûhuna vâsıl olan bir kimse…
Bu tarafın ahvâlinden sual edilirse, Allah’a hamd olsun!
Arkadaşların, hele kardeşlerin hâlleri, hamd etmeyi icab eder. Çünki tâleb
ile meşgul olup (Üstad-ı A’zamın)(Rahmetullahi aleyh) himmetiyle durum,
geçen zamana benzer bir şekilde günden güne tâlebin şiddeti artmakta ve o
husustaki terakki hakkında ne kadar yazılsa da eksiktir. Çünki, üzerine
feyzler nâzil olan hattâ ondan bütün etraflara yayılan bir mekâna ikâmet
etmektedirler. Şerefli türbeye tek bir bakışlarıyla tâbirler ifadelerinden
âciz olan hâletler onlara hâsıl olur. Hepsi de sıhhat ve selâmette olup
cenâbınızdan medet dilerler. Şimdi şevk ve muhabbetle Şeyh-i A’zam’ın (Radıyallahü
anh) markadı ile civarındaki türbeleri ziyaret etme şerefi vâki oldu. Onun (Rahmetullahi
aleyh) himmetiyle binalara sığmayacak kadar, kitle hâlinde halk sohbete
gelerek bu durum, günden güne artmaktadır. Perverde ellerinizden öptükten
sonra, sizden manevî îmdad, arkadaşları zâhir ve bâtın belâlardan,
kıskançların göz değmelerinden muhafaza etmesi için, cenâb-ı Bârî teâlâdan
dua etmeniz matlûbdur.
Perverdenin Garzan tarafına gitmemesi için emr etmişsiniz.
Dolayısıyla mümkün olduğu kadar, emrinize muhalefet etmiyecektir. Şayet
muhalefet vâki olursa imkânsızlığındandır. Perverde, size vâki olan
zâhirîhastalık için, arkadaşlarla birlikte sıhhata tebdil etmesi, ömrünüze
bereket vermesini, kendisi ve emsâli, nazarınızla müşerref olmaları için,
ömrünüzün uzun olmasını Bârî’ye (Celle vealâ) yalvarıp niyaz eder. Hidâyete
tâbi olanların üzerine selâm olsun.