
Hiçbir varlık yok ki onu hamd ile tesbih etmesin. Salat ü
selam Allah’ın mahluklarının en hayırlısı olan Muhammed’e, (Sallallahu
aleyhi ve sellem) al ve ashabına olsun! Bundan sonra, bu mektub, kutbu alem
kaymakamının (Rahmetullahi aleyh) perverdesinden, Allah yolundaki kardeşi,
Allah için dostu, muhterem Şeyh Abdülkerim efendiyedir. Manevi derecelerin,
nihayetine doğru yükselmesi arttırılsın!
Sıhhat ve selamette olduğunuza, tabilerinizde şevk ve
muhabbet, tarikata dahil olanların çokluğuna delalet eden mektubunuz,
perverdeye ulaştı. O ni’metlere karşı Allah’a (Celle ve ala) hamd ve şükr
etti.
İmam-ı Rabbani (Kuddise sirruh):" Emir ve nehiyleri tebliğ
eden mürşid, müridlerin şevki, dolayısıyla nefsini beğenip vazifesinde
gevşekliğe sebeb olacağından korksun!" diye buyurdu.
Üstad da (el-Şeyh Abdurrahman) (Kuddise sirruh) halifesi
Molla Abdülkadir’e gönderdiği bir mektupta, buyurdular ki: İrşad dolayısıyla
ortada nefsini görmekten, istiğfar (Allah’tan mağfiret) taleb ve O’na (Celle
ve ala) şükr etmen lazımdır. Zira ancak hidayetçi O’dur. Zahirde sana isnad
edilir. Halbuki hakiki faili Allah’tır. Hiçbir kimseye zahiri kesbden başka,
bir şey yoktur. Öyle ise, kişi ortada kendini görmesi hiyanettir. Hakikatte
olduğu gibi, nefsi Allah’tan gayet uzak ve hatta noksanlığın nihayetinde
olduğunu görmek suretiyle şerrinden sakınılması vacibdir. Şayet mürşid,
yaptığı bir sohbet veya teveccühten dolayı müridlere, bir şevk zahir olsa,
sadatın (Kuddise sirruhüm) kendisine yaptıkları nazar ve iltifatlarından
olduğu kesin olarak bilinmelidir. Teveccüh ve sohbet sahibinin, ortada
konuşmaktan başka, hiçbir şey’i yoktur.
Üstad-ı A’zam’ın (Kuddise sirruh) halifesi, Molla Abdülhadi,
demiş ki:" (Tarikattaki) hilafet, bir ekmeğin (ortasından) delinip bir
köpeğin boynuna geçirmek kabilindendir. Halifenin etrafında toplananlar ise,
o ekmekten yemek için, o köpeğin etrafında toplanan köpekler
kabilindendirler. Ekmek köpeğin boynundan çıkarıldığında toplanan köpekler,
etrafından dağılıp, kendisini yalnız kalır." İşte bu söze dikkat edip ondan
ibret al!
Ey kardeş ilk tarikata dahil olduğum gibi gerek uyanık ve
gerek uyku halinde bana haletler, zevkler gelir. Diye bahs ettiğin şeylerden
dolayı, Allah’a hamd etmen icab eder. (Kur’an-ı Kerim):
"And olsun, eğer şükr ederseniz, elbette size ni’metimi
arttırırım. Ve eğer nankörlük ederseniz, gerçekten azabım çok şiddetlidir."
buyurmuştur.
Lakin hal ve zevkler, ancak parlak şeriat aydın İslam akidesi
(inancı) üzere bulunduktan sonra muteberdirler. Bu iki şeyden hangisine bir
kıl kadar zarar gelse, mezkûr hal ve zevkler âdem ve mahrumiyet
çerçevesindedirler. Salik ve mürşidlere arız olan bütün haletler, şeriat
kanunlarıyla karşılaştırılması vacibdir. Ona mutabık olursa, makbul,
değillerse şeytandan olup, onlardan yüz çevirmek, onlardan ictinab etmek
vacibdir.
İmam-ı Rabbani (Kuddise sirruh) tarikat, ancak şeriat ve
akidesinin iki kanadları tahsil olunduktan sonra, muteber ve hasıl olur. İlk
ve son insanların Efendisinin Peygamberimiz, (Sallallahu aleyhi ve sellem)
onun al ve ashabının üzerine salavatların en kamili, senaların en tamamı
olsun! Şeriatına mutabaat hasıl olmadan Allah’ın visal yolu nasıl bulunur?
Allah’a muhabbeti olduğu davasında bulunan kimse, Nakşibendi tarikatına
intisab eden kimsenin hali gibi, Peygamber’in (Sallallahu aleyhi ve sellem)
mutabaatından ayrılmaması gerekir. Allahü Teâlâ (Kur’an-ı Kerim’de) : " Resûlüm de ki: Eğer siz Allah’ı seviyorsanız hemen bana uyun ki, Allah da
sizleri sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Zira Allah çok bağışlayıcı, çok
merhamet edicidir." buyurmuştur.
Bu ayet-i şeriften anlaşıldığına göre, manevi aşkın seyri,
yine Peygamber’in (Sallallahu aleyhi ve sellem) mutabaatına terettüp eder.
Allah onun, al ve ashabının üzerine salat ü selam eylesin!