
Bu mektûb, âlem kutbu kaymakamının perverdesinden, Allah
yolundaki kardeşi ve doğru, muhterem dostu, Şeyh Şihabuddin efendiyedir.
Sevgili ve onda hâletlerden bahsedilen mektûb perverdeye ulaştı. Çünkü onda
bahsedilen haletsizlik ve manevî halden bir parçadır. Tarikat reisi, Şâh-ı
Nakşibend lâkabıyla bilinen zat, (Kuddise sirruh) buyurdular ki: "Bu
tarikattan olduğunu iddia eden kimse, nefsini Frenk kâfirlerinden daha kötü
bilmesi gerekir."
Bundan anlaşıldı ki, mürid Allah’a tâat etmek hususunda
nefsini taksiratlı görmesi lâzımdır. Nitekim Hâce Alâuddin de buyurmuş ki,
"Sâlik için daima kendini kusurlu müşahede etmesinden başka kendisinde ümid
edilecek manevî bir makam yoktur," her an kusur kapısından girip, Allahü
Teâlâ’nın kerem ve lûtuflarını, kendisinde istidat ve kabiliyyet olmayıp
ondan uzak ve onu terk ettiğini mülâhaza etmesi, lûtuf ve inâyetine
sığınması lâyıktır. Sâlik kendisinde bu kusuru görmesi, Allah’a karşı olan
muhabbetinin eksik ve yok olmasına sebeb olmaz. Hattâ muhabbetin artmasına
sebeb olur. Çünkü muhabbet, Allah’a itâat etmek demektir. Nitekim, şiir:
"Allah’a isyan eylediğin halde ona karşı muhabbetin olduğunu
açıklıyorsun.
Rabbime and ederim ki, bu iş kıyas etmekten gerçekten
garibdir (bilinme bir şeydir).
Şayet Allah’a olan muhabbetin doğru olsaydı, ona itâat
ederdin.
Çünkü seven sevdiği kimseye itâatkârdır" denilmiştir.
El-hâsıl, sâlik nefsinin kusurunu görmek, onu kötülükle
ittiham etmek ve ona güvenmemek, bu tarîkatta en önemli şeylerden olup tâlip
olan kimse, bu hususta çalışması, hâletlerin zuhuruna itimad etmemesi ve
zâhir olup olmaması, Allah (Celle ve alâ) ya havaledir. O hususta kuluna
seçtiği şey, kul kendine seçtiği şeyden evlâdır. Kulu için neyi seçerse,
onda hayır vardır. İşte bu nedenle, "tâlib ihtiyarsız olması gerekir."
denilmiştir. Hattâ sevgilinin yapacağı şey sevilir. Tâlib benim için
muhabbet olup olmadğı düşüncesiyle meşgul olması, Allah’tan başkasıyla
meşguliyeti demektir. Kendisine yarayacak rücû edecek (dönecek) hâletlerin
herhangisiyle, meşguliyetin durumu da, böyledirler. Belki sırf Allah (Celle
ve alâ) nın zâtını düşünerek kendini ibâdetine lâyık olmadığını ve fazileti,
kemâlin son derecesinde olup Allah (Celle ve alâ) hiçbir maksad veya ivaz
için işleri yapmadığının bilmesi vacibdir.
Mektûbda bahsettiğin tefekkürler ise, onlar nefsin faydası ve
ona fayda taleb edilmesi hakkında olduklarından terk edilmesi ve hiçbir
fayda taleb edilmesi düşünmeden külliyen Allah’a (Celle ve alâ) yönelmek
yakışır. Size Muhammed Emin’e, Şeyh Nureddin’e, Sâdık efendi ve diğer
şeyhlere, köy halkına selâm olsun. Dünya fani olup onun için çalışmak, aziz
olan ömür, boş olarak zayi olduğu bilmelidirler. Baki kalacak ancak âhiret
olup, ona çalışmak lâzımdır.
Bundan sonra, perverde şunu der ki, giyinecek bir elbise
heyetinde râbıta ile meşgul olup başkasının tefekkürünü terk et! Allah,
efendimiz Muhammed’e (Sallâllahü aleyhi ve sellem), âl ve ashâbına salât ü
selâm eylesin!