İçindekiler


KIRK İKİNCİ MEKTUP

Gavs-ı Azam’ın, (Allahü teala bizi onun sırlarıyla kutlasın.) torunu, Şeyh Celalüddin’in (Rahimehullah) oğlu Seyyid Ali’ye, ev halkının ıslahı, insanların ıslahına sebeb olduğu, Mevla’ya (Celle ve ala) ahirete yönelmesine teşviki, aşağı olan dünya ve fani olan şeylerinden yüz çevirmesi ve bu konu ile ilgili şeylerin beyanı hakkındadır.

Allah’ım! Muhlis (ihlas sahibi olan kimselerin) size eyledikleri hamdleri gibi sana hamd eder, sana yalvaranların salat ü selamları gibi, Peygamberine, (Sallallahu aleyhi ve sellem) aline, ezvacına ve zürriyetine kıyamet gününe kadar salat ü selam ederiz.

Bundan sonra, bu mektub, Gavsın kapı eşiğinin feyzlerine muhtaç olan, mübarek eşiğine intisabiyle gayet iftihar eden ve o yüce kapının eşiğini öpmesini, kendisine şeref ve yüksek rütbenin nihayeti bilen kimseden, gözünün nuru kalbinin bahçesi, yüksek makamın hizmetinde bulunan mezkûr kimsenin mevlası, Seyyid Ali’yedir. Ey Allah’ım! Peygamberin (ona ve aline salat ü selam olsun!) hürmetine, onu ulu baba ve cedlerinin mesleklerinde yüce adabları üzerinde bulundur!

Şübhesiz bir müddetten beri, o tarafın ahvalinden haber alınmadı. Lakin bu durum mezkûr kimsenin taksirat ve cesaretsizliğindendir. Dolayısıyla, büyük zatlardan istimdad eylemekle, gönüllere şifa verici haberleri o taraftan celb edecek birkaç harfleri yazmak istedi.

Ey en aziz mevla! Bu sene cenabınızın ahvalinden güzel haberler gelmekte, eserlerinizden güzel kokular yayılmaktadır. Halkın bilhassa mensubların, Allah’a (Celle ve ala) taat etmelerine, yasaklarından kendilerini muhafaza ettiklerine sebeb olan faaliyetinizin haberi gelmektedirler. Çünkü siz ağacın köküne, halk ise, dallarına benzerler. Ağacın kökü ne çeşit su alırsa, aynı cins su, dallarına kadar yürür gider. Eğer halk din ve ahlak bozukluklarının içine vaki olurlarsa, cenabınızdan sorulacaktır. Öyleyse onların ıslahına ve Allah’ın razı olmadığı şeylerden uzaklaşmalarına siz sebeb olursunuz. Dünya ve ahiret ni’meti Allah’a (Celle ve ala) yönelen kimse içindir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de:

"And olsun ki Tevrat’tan sonra Zebur’da da yeryüzünde ancak iyi kullarımın mirasçı olduğu yazmıştık." ayet-i celilesi buna kat’i bir delildir.

Gerçekten dünya, ahirete tabi olur, ahiret ise, dünyaya tabi olamaz, denilmiştir. Yani ahireti taleb edip de tahsili için, onun esbab ve zahiresinde (ibadetde) çalışan kimse, dünyası dahi ona hasıl olması mümkündür. Nitekim bu durum büyük zatlardan müşahade edilmektedir. Yalnız dünya tedbirinde çalışan ve dünyanın yaldızlı şeylerine meyl eden kimse, dünyaya yönelmiş olduğu ne görülür ne de işitilir. Belki o zat dünyadan yüzünü çevirip onu doğru yola koymuştur. Hatta yüce zatlar, dünyayı la şey (hiçbir şey) olduğunu ad ederler.

Dünya ve ahiretin efendisinden (Hazret-i Peygamber’den) Allah ona al ve sahabisine salat ü selam eylesin! Rivayet edimiş ki:

"Dünyada sanki bir garib veya yolcu gibi ol!" Yani bir yabancı ve yolcu kimse gurbet yerinde ve geçtiği yolda o yerin imar sebepleriyle meşgul olmadığı gibi, akıllı kimse de aşağı olan dünyanın yaldızlı şeyleriyle meşgul olmaması gerekir. Zira dünyanın bu iş ve eşyaları yerinde kalıp, onlarla meşgul olan kimse, ölüp gideceği müşahabede edilmektedir. Ne mutlu sana ne mutlu dünyadan yüz çevirene.

Bundan sonra, (Ziyaüddin) senin ve Şeyh Muhammed Reşid’in ayaklarından, Seyyid Abdullah ile Seyyid Dıhye’nin ellerinden, Selahaddin’in ve Abdullah Haydar ile isimlerini bimediğim küçüklerin gözlerinden ve yüksek kapının eşiğinde bulunanların hepsinin ellerinden öper. Onlardan, ayrı ayrı olarak ev halkından dua diler. Hacı Eshad’ın size havale ettim. Emniyet ve himayenizde bulunsun! Allah’ın salat ü selamı mevlamız Muhammed’e (Sallallahu aleyhi ve sellem) al ve ashabına olsun!