
Hiçbir varlık yok ki, onu hamd ile tesbih etmesin. Salat ü
selam Allah’ın mahlukatının en hayırlısı olan efendimiz Muhammed’e, al ve
ashabına olsun!
Bundan sonra bu mektub, alem kutbu kaymakamının (Allah bizi
onların sırlarıyla kutlayıp, onlardan razı olsun!) perverdesinden, Allah
yolundaki kardeşi, Allah için dostu, gözünün nuru, Şeyh Alaüddin’edir.
Allah onu üzüntü ve teessüfe mucib olan şeylerden muhafaza
edip, mümkün olan son manevi makama ulaştırsın!
Molla Muhammed ile gönderilen mektubunuz, perverdeye ulaştı,
okudu, içindekilerini anladı. Allah’a (Celle ve ala) şükr edip ona sığındı.
Ey kardeş, şükr ve istiğfar etmek lazımdır. Üstad-ı a’zam,
Allah Abdülkadır’in kendisine, aşkının artmasına dair gönderdiği bir
mektubun cevabındaki hülasası şudur: Size ve bize lazım olan şey, şükr ve
istiğfar etmektir. Şükrün sebebi, yalnız Allahü Teâlâ’dır. Bizi onun
sırlarıyla kutlasın! Mecazi bir hidayetçidir. Bununla beraber zahirde yüce
Hak teala hidayeti bize isnad etmiştir.
İstiğfar sebebi ise, mezkûr büyük nimetin hakkına layıkıyla
riayet edilmemesidir. İşte bu aşk haletinde, mezkûr iki cihetten hem şükr,
hem istiğfar toplanır. Hatta tasavvur edilse, Allah’ın insanlara verdiği
bütün ni’metleri de böyledir. Her nimete karşı şükr ve istiğfar edilmelidir.
İhsan, bu nimetlerin husulünde, yalnız Allah’ı bilip gerçekten ortada kendi
nefsini görmemesinin manası, istihraç edilir. Hatta ne cihetten olursa
olsun, çirkin cihetinden de nefsin bilinmemesi gerekir.
Mektubda bazı kimseler, teveccüh günlerinin gecelerinden
başka vakitte tarikata dahil olmalarını isterler, diye yazdığı mesele ise,
Ey kardeş! Tarikata dühul işini tehir etme. Ertesi gün şayet teveccühün
yapılması mümkünse velev ki tarikata dahil olan bir kişi ile beraber iki
veya üç kişi bulunursa da teveccüh etmeniz lazımdır. Çünkü Gavs-ı a’zamın (
Radıyallahü anh) zamanında, bir çok günlerde olurdu. Üstad-ı a’zamın (Radıyallahü
anh) ilk irşadı sırasında da durum böyle idi. Sonra yakın ve uzak yerlerden
teveccühe gelmeleri için, bu gayeye binaen teveccüh yapılması için gün tayin
edilmiştir. Şayet teveccüh mümkün olmazsa, tarikata yeni dahil olan müridin
teveccühü malum güne te’hir edilmesinde hiçbir mahzur yoktur. Teveccühte,
beytlerin okunması ise yüce Nakşibendi tarikatının adabından olmadığı
malumdur. Lakin aşk ve şevkleri, nakıs olan kimselerin, şevklerinin hasıl
olması veya artması için, tarikatın sadatı, okunmalarına müsamaha
etmişlerdir. Öyle ise sohbet zamanında veya başka zamanda da okunmasında
hiçbir mahzur yoktur. Ancak çok söylenmesi de iyi değildir. Belki sohbet
yapılırken, keza teveccüh zamanında bir veya iki kaside söylenilir. Bununla
beraber, cemaate şevkin husule gelmesi veya artması, sadatın himmetinden
olup, mürşidden olmadığı bilinmelidir.
Perverde, size ve Şeyh-i a’zamın (Radıyallahü anh) bütün ev
halkına selam edip, dualarını diler. Allah, efendimiz Muhammed’in, (Sallallahu
aleyhi ve sellem) alimin ve ashabının üzerine salat ü selam eylesin!