
Kainatda hiçbir varlık yok ki, onu hamd ile tesibih etmesin.
Salat ü selam, Allah’ın mahlukatının en hayırlısı olan efendimiz Muhammed’e,
(Sallallahu aleyhi ve sellem) bütün aline, ashab, ezvac, ensar, muhacir
sahabisine olsun!
Bundan sonra, bu mektub, alem kutbu kaymakamının (Radıyallahü
anh) perverdesinden, ömrünü mevlasının hizmetinde fani eylemiş ve sebebden
doğruluğuna delalet eden Katibilesrar (sırların kâtibi) diye izafeli bir
isim kendisine hasıl olmuş, çünkü izafeli isimde, özel isim olmadan önceki
asli manasının kokusu bulunur. Keza herhangi bir kayd ile mukayyed olmayıp
iki cihetden gerek mutlakıyyetine ve gerekse hizmet ettiğine delalet eden
iki manalı Halife ismi de ona hasıl olan muhterem Molla Mustafa efendiyedir.
Allah, onu utandırıcı şeylerden korusun!
Perverdeye manevi irtibatınıza, onu hatırınızın sahasından
çıkarmadığınıza delalet eden sevgili mektubunuz, kendisine ulaştı.
Dolaysıyla gayet sevinerek onunla müşerref oldu. Çünkü ey efendi! Perverde.
Allah’ın (Celle ve ala) evliyasından bir velinin hatırına gelmekten daha
üstün, daha yüce bir rütbe olmadığını bilir. Öyle ise, saadeti arzu eden
kimse, evliyanın hatırlarından bir hatırın iltifatını kendine doğru celb
olacak bir amel ile amel eylesin! Hatta, bu yol, insanı matlubuna ulaştıran
yolların en yakınıdır. Nakşibendi tarikatının reisi Şah-ı Nakşibend (Radıyallahü
anh ve Kuddise sirruh) "Bu zamanda, salik kimse için, Allah’a kavuşma
yolunun tedbiri, mevlasının ve mürşidinin razı olduğu şeylere çalışması ve
ne gibi bir şeye rızasının hasıl olacağını düşünmesi, Mevla’sı ondan razı
olan ve ondan kendisinin üzerine Allah’ın aşkı nazil olacağı bildiği şeylere
çalışmasıdır. Riyazet ve meşakkatli ameller değildir. Çünkü bu zamanda
onlar, imkânımız dahilinde değillerdir." Buyurduğu sözleri de bundan peyda
olmuştur. Sofuların bazısı da demişler ki "Evliyanın kalbleri, Allahü
Teâlâ’nın feyzlerinin nazil olduğu yeri olduğundan dolayı, bir kimse onların
hatırına gelse, feyzler onun üzerine gelecektir. İşte, bunun için perverdeye
neşe hasıl oldu. Zira, Allah’ın ( Celle ve ala) nezdinde makbul olan zatın
ona, perverdeye, iltifat edip ona dua etmesinden başka, iyi bir ameli
olmadğını bilir. Çünkü "onunla günah işlemediğin bir ağız ile kendine dua
et!" denilmiştir. Bu ise, Allah’ın yolunda sabit olup, varlıkların ve
zamanın muhtelif davranmalarıyla hareket etmeyen zatdan hasıl olacak
duasıyla olur.
Üstad-ı a’zamın (Radıyallahü anh) ev halkının, tabilerin,
talebelerinin hallerinden sorulursa, sıhhatte olup iltifat ve duanızı rica
ederler. Tam bir tesirle halk seydanın tekke kapısına gelmeleri ve şerefli
türbeyi ziyaretleri, geçen seneden daha çok vaki olmuştur.
Bitlis’teki ehl-i küfrün ateşi, kısmen sönmüştür. Bu da
fikirce birleşik halkın yazışmalarından olduğu söylüyorlar.
Birinci mektubda size yazılan şeylerden maksad, Müslümanlar
arasında birlik ve beraberliğinin temin edilmesidir. Çünkü birlik ve
beraberlikleri, muhaliflerinin kötü düşüncelerinden doğan kötülüğü def
etmeye sebeb olur. Öyle ise, herkes, Müslümanların hepsi bir gayede
bulunmaları için, aralarında birlik ve beraberliğinin teminine çalışması
lazımdır.
Üstad-ı a’zamın ev halkı ile, buradaki bütün alimler,
ellerinizden öperler. Şimdilik bizde, Muş ve nahiye tütünü yoktur.
Bulununcaya kadar, size çukur tütünü gönderilecektir. Size ve hidayete tabi
olanlara, selam olsun! Allah, efendimiz Muhammed’in, (Sallallahu aleyhi ve
sellem) alinin ve sahabesinin üzerine salat ü selam eylesin!
Kanuni evvel (Aralık) ayı – 1324