
Bütün hamdler, âlemin rabbine mahsusutur. Salât ü selâm bütün
peygamberlerin efendisine, (Sallâllahü aleyhi ve sellem) iç ve dışları temiz
olan âl ve ashâbına olsun! Bundan sonra bu mektûb, nefsânî heva ve hevasının
şerlerine dalmış, sağındaki melek (tarafından) amelinin defterinde hakkında
yazılmış olan şeyden haberi olmayan, yüksek kapının hizmetçisinden, kudsî
ruhlu o güzel zattan (Üstad-ı a’zamdan) devamlı olarak müstehak ve lâyık
olduğu hilâfetle, müşerref olduktan sonra, üstada mensub mektûbların
yazmasıyla müşerref olup da ki Kâtibül Esrâri ve El-Hafiyye (sır ve gizli
şeylerin kâtibi) lâkabı ile adlandırılmış olan zatadır.
İnci gibi mes’elelerle dolu, ondan faydalar damlaları akan,
faydaların ışıkları yükselen güzel sufrelerin kokusu gibi ondan kokular
yükselen mektûbunuz, hizmetçiye ulaştı. Dolayısıyla gayet sevinip, aziz ve
yüce Allah’a şükr ederek, bu vakitte, Üstad-ı a’zama en kâmil bir nisbetle
mensub olan zatın hatırına geldiği için, bu "Rabbimin faziletinden bir ni’mettir" dedi. Bâzı işleri dolayısıyla acele olarak hemen size cevabını
göndermek mümkün olmadı. Belki varlıkların husûle gelmesi için, Allahü
teâlânın onlara tahsis eylediği zamanlarının rehini olup kul yapacağı işi, o
vakti aşmanın kudretinde değildir. Nitekim Kur’ân-ı kerîmde bu manâya
münasib buyurulur ki:
"Müddetleri (insanların müddetleri eCelleri) de geldiği zaman
ne bir an geri kalabilirler ne de önce geçebilirler."
İşte, Allah tarafından takdir edilen vakti gelince,
hizmetçiye dua etmenize ve onun için Üstad-ı a’zamın (Radıyallahü anh)
rûhundan istimdad etmenize sebeb olmak gayesi ile kendi iktidarına göre,
gayri mazbut ve tertipsiz bir ibare ile bu mektûbu size yazdı. Lâkin
mektûbunuzda hizmetçi, eskisi gibi size muhabbeti olmadığına, hattâ buna
gördüğünüz birçok rüyaları da delil getirip yazmanıza taaccüb etti. Ey
efendim! Eğer, bu düşünceniz, zahiren açıkça mülâkatsızlıktan ileri gelmiş
ise, o, bunun için kınanmaz. Hele bu senede… Eğer bâtınî,manevî bir şey
içinse, mümkündür. Çünkü sen öyle karar vermişsin. O ise, nefsânî hevasına
daldığından haberi yoktur. Öyle ise, o âfetten kurtulması için Allah’tan (Celle
ve alâ) dile! Tâ ki, o âfetten dolayı başına geleceğini bilip de ondan tevbe
etsin! Çünkü kul nefsânî hevasına daldığı müddetçe, kendisine zararlı olduğu
şey’i bilmez o, şey’in hakikatını bilen kimse, o hususta onu ikaz etmesi
gerekir. Hakkında zararlı olduğunu bilip de onu uyarmadığı takdirde,
kardeşlik hakkına riâyet etmediği için, ona hıyânet etmiş olur. Halbuki iki
kişinin arasındaki kardeşlik münasebetinin icabı olarak, birisi diğerinde
kendine karşı bir kusuru görünce, onu mazur görmektir.
Nitekim arkadaşlığın iki şartı olduğu denilmiştir. Birincisi
hatalı olan arkadaşı, Allah’ın kudreti altında mecbur olduğu dolayısıyla onu
özürlü bilmesi, İkincisi, onu uyarmadığı için, arkadaşlığın hakkını yerine
getirmediğinden, kendi nefsini kınamasıdır. Bu fakirin zannına göre, sana
karşı iltifatının azalması hakkında gördüğün rüya, kendisi hareketiyle bu
zamana uygun olmadığı kanaatına muvafıktır. Bu, fakirin iltifatına olan
cenâbınızın şiddetli hırsından peyda olup tâ ki aksine aklınızda
iltifatsızlığı yerleşmiş, rüyanızda ona göre zuhûr etmiştir.
Rüyada katbay kelimesiyle konuştuğunun tabiri, aynı
rüyanızdaki beyanınıza göre, bâzı yer sarsıntılarının farkına vardığında
bana, bu katbay mıdır? diye sorduğunda, bu fakirde, "Seninle birlikte
başkası da bunun farkına vardı mı?" diye sual ederken, cevabında "Bilmiyorum" deyişin, mürşid, amelde çalışması lâzım olup, tâ ki
arkadaşlarından da aşk eseri zâhir olsun. Mürid arkadaşlarda zâhir
olmayınca, kusur mürşide isnad edilir. Çünkü o, kendisin Allah’a kavuşmaktan
alıkoyan şeylerden tahliye edip Allah’ın (Celle ve alâ) manevî huzurunda
başbaşa kalsa, o manevî makamının eseri arkadaşlarından da zâhir olacağına
bir işarettir.
Hülâsa, katbay kelimesi de delâlet ettiği gibi, bu rüya Allah
yolunda çalışmaya işarettir. Zira "kat" ayrı, "bay" ayrı birer kelimelerdir.
(ba) kelimesi, Farsça yazılışına göre (pay) ise, ayak anlamına, Arapçaya
göre ise, mahallî lisana göre rüzgâr manâsına gelir. Kat kelimesinin anlamı
da elbisedir. Oysa, bu iki kelimenin birleşmesinden, ayakkabı veya rüzgâr
elbisesi demektir ki, bundan hafiflik manası anlaşılır. Hafiflik vasfı acele
olarak maneviyatta seyretmeye münasibtir. Manevi seyr, bu yüce taifenin
istılahına göre, kalben halktan alakayı kesip büsbütün Hakk’a (Celle ve ala)
yönelmekten ibarettir. Mektubun geldikten on gün sonra, sabah namazından
sonra bu fakir gözünü kapattığında, elbisenin üzerine gömlek giydiğini
görmesi de buna işaret eder. Daha sonra, o vakıada kendisine zahir oldu ki
o, fakir içindeki şeyin hilafını izhar eter. Fakat içinde saklı bulunan
şeyler acaba hasenat mı ki, izhar ettiği şey ona muhalif olsun. Ve vasıf ile
muttasıf olan kimse, Melamiyye (taifesi) kabilinden olur veya durumu bunun
aksine midir? Ki, bundan Allah’a sığınıyor diye bir müddet tereddütten
sonra, ona bu durumun açıklanmaması, Allah yolunda çalışmasına, yaptığı
amellerden dolayı, Allah’ın muahezesinden kurtulmasına dair emniyette
bulunmamasına işaret olduğu anladı. Çünkü insanın içindeki gizli şeyler, iyi
ve güzel olsa, dolaysıyla kendisine bir nevi emniyet hasıl olur. Halbuki
maneviyata arız olan afetlerden emin olunması Nakşibendi tarikatına
muhaliftir.
Peygamberin Efendisine, (Sallallahu aleyhi ve sellem) onun al
ve ashabına Allah’ın salat ü selamı olsun! Görmüş olduğun rüyanın tabiri,
kitabların delalet ettiklerine göre, onu rüyada görmek haktır. (Doğru olup
batıl bir rüya değildir) O rüyada, Hazret-i Peygamber’in kapıdan çıkması
ise, parlak şeriatını o kadar açıklayıp kuvvet bulacak ki muhalefeti hiç
kimseye mümkün olmıyacaktır. Rüyada bu fakirin size, Hazret-i Peygamber’e (Sallallahu
aleyhi ve sellem) halimi arz etmeye git! demesi, fakir ile aranızdaki
sadakatin kemaline işarettir. Çünkü öyle bir durum olmasaydı. Öyle bir
makamda o cenab-ı aliye hal arz edilmesinden bahs edilemez. Aynı rüyada,
aklın hayret edip ona salat ü selam söylemekten başka bir şey söylemeyişin,
senin tinetinde, yaradılışında muhabbet kabiliyeti olduğuna bir işaret
olduğu umulur. Zira hakiki aşık odur ki, sevgilisini görünce, kendini unutup
sevgiliyi taleb eder, denilmiştir. Nitekim Busıri, bu durumla övülmüştür.
Çünkü onun hakkında şöyle hikâye edilir ki, kendisi rüya da değil, aşikâr
Peygamber’i (Sallallahu aleyhi ve sellem) gördü. Kendine ondan bir şey taleb
etmeyip belki nefsini de unutarak, "salat ü selam senin üzerine olsun ey
Allah’ın Habibi!" diyerek kendinden geçinceye kadar sesini yükseltti.
Demek ki, mezkûr muhabbetin kabiliyetini meydana çıkarmak
için, meydana geleceğine dair senin için bir müjdedir.
Mektubda, rüya gördüğünüz günlerde, cenabınız Tezkiret
El-Evliya adlı kitabın mütalaasına devam olan şeylerdeki mücahedelerinde ve
Üstad-ı a’zamın (Radıyallahü anh) mücahedesinde ve nefsine yaptığı
muhalefetinde tefekkür ederdiniz diye yazılan şeyler ise, evliyanın
kitablarının okunmasıyla mezkûr şeylerin hasıl olmasına dair bu fakire bir
ikazdır. Hele onlara iktida edilse durum nice olur? Öyle ise onlara mensub
olduğunu iddia eden kimse, velev ki az bir işte de olsa, onlara uyması
lazımdır. Nitekim Gavs-ı a’zam (Radıyallahü anh) bir gün Hazan’a gitmek
üzere binmiş iken, Şeyh Halid (Kuddise sirruh) atının üzengisini tuttu. Onun
yaptığı bu hareketine karşı, Gavs-ı a’zam sükût ederek az bir şey de olsa,
mürşidlerin yaptıklarına uymak lazım olduğuna işaret edip, Sultan Veled,
Şemsi, Tebrizi’nin Konya’ya kadar atının üzengisinden tutarak yürümekle
ondan kabul eylediği gibi, Gavs-ı a’zam da ondan bunu kabul etmiştir.
Mektubda, kalbin altında çarpıntı gibi bir şey hasıl olup
ondan dimağına kadar bir duman yükselir, dolaysıyla bütün azalarımda
şeylerin hakikati, ruhun şiddetle yukarıya doğru yükselmesinin
talebindendir. Bu halet İmam-ı Rabbani (Radıyallahü anh) mektubatında
yazdığı en tamam tafsilata göre, tasavvuftaki manevi seyrlerden olan El-Seyrülüryani
kabilinden olduğu umulur. Mektubda hasıl olan titreme vaktinde, bana
muhabbet veya korku bile olup olmadığını da bilmiyorum diye yazılan şeyler
de buna delalet etmektedir. Çünkü o vakitteki ruhun yükselmesi esnasında
salik hiçbir şeyden haberi olmayıp belki nereye gideceğini bilmeyen kimse
gibi, hiçbir şeyin farkında bile değildir.
Perverdeye layık değilse de mektubunuzdaki şeylere mutabık
olsun diye bunları yazdı.
Bundan sonra, perverde ellerinizden öper, dualarınızı diler,
fakı Halid B. Hamo ile ev halkınıza selam edip Muhammed Said’in iki
gözlerinden öper, Allah efendimiz Muhammed’e (Sallallahu aleyhi ve sellem)
aline ve ashabına salat ü selam eylesin!
Şubat – 1325.