
Bütün hamdler Allah’a olsun ki, emirlerine itaat etmeyi,
nehiylerinden korunmayı kullarına ihsan eyledi. Salat ü selam, efendimiz
Muhammed’e (Sallallahu aleyhi ve sellem) olsun ki, Allah’ın emirlerini
yapmanın ve nehiylerinden sakınmanın yollarının açıklayıcısıdır. Her iki
yolu bize kadar ulaştıran al ve ashabına da olsun!
Bundan sonra bu mektub, yüksek dergâhın hizmetçisinden, Allah
yolundaki güvenilir kardeşi en yüce şeyhin veledi, hakkı, hakka’l-yakine
ulaştırmaya çalışan muhterem mevla Salahaddin efendiyedir. Allah onu
nezdinde makbul olanlardan eylesin.
Mektubunuz, hizmetçiye ulaştı. Selametinize ve ondan mesleğe
salahiyet kokusu duyduğuna çok sevindi. Bu durumunuz için, Allah’a hamd ve
şükür etti. Ey kardeş! Bu tarikat, hatta diğer tarikatlar da üzerinde
kuruldukları, usullerden başka, bir ilave veya onda bir eksiklik yapmaya hiç
kimsenin müdahale etmesine hakkı olmayıp ve ehillerinin, Allah’u Teâlâ’dan
başka, hiçbir kimseye, ihtiyaçları yoktur. Onlar daima kendi kusurlarını ve
Allah’ın azametini düşünürler. Kınamaları ve onları yapan kimseler hakkında,
şiddetli tehditten haber veren birçok ayet ve hadisler, varid olduğu, kibir,
ucb, hased gibi kötü ve yerilen evsafları kendilerinden sıyırmakla,
çalışmaları, daima Allah’a yönelmek ve razı olduğu şeylerden olup,
kendilerinde, mezkûr kötü vasıflarının yerine övülen sıfatları ispat etmek
içindir. Hatta mezkûr kötü vasıflardan kalbi temiz olmayan kimse, iyi
vasıflarla muttasıf olması ve onları tahsil etmeye çalışması, farz-ı ayn
olan şeylerdendir.
İşte bu gaye üzere yüksek tasavvuf alimleri, Kadiriyye,
Kübreviyye, Çeştiyye ve Gazali’nin tarikatı gibi birçok tarikatlar
kurmuşlardır. Fakat bu mertebeye vasıl olmak için, tarikatların alası, yüce
Nakşibendi tarikatıdır. Allah bizi ve sizi, sahibinin sırlarıyla takdis
eylesin. Çünkü bu tarikatın esası sünnet-i seniyyenin mütabeatı, dindeki
ruhsatlardan ve Allah’ın rızası olmayan bid’alardan korunmak üzere
kurulmuştur. Bununla beraber, Taği’li üstadı azam, "Allah bizi ve sizi onun
sırlarıyla kutlayıp, ondan razı olsun." Beyan ettiğine göre, Nakşi
tarikatında mezkûr vasıfların diğer birçok şartları vardır ki salik ona mütabeat eylediği mürşidine karşı muhabbeti ve mürşidinden başka, dünya
mürşidlerle dolu ise, veya ondan daha yüce bir mürşid de olsa, bidayeti
ancak kendi mürşidinin aracılığına hasr edilmiş olduğuna itikad etmesiyle,
hakkında ihlas sahibi olması bidayette güç de olsa, kendisine emirlerine
imtisal, nehy eylediği şeylerden sakınma hasıl olması için mürşidine teslim
olmasıdır.
Öyle ise, akıllı olan kimseye, dünyasını ahiretine mezra
edip, hayatını dari bekada (ahirette) helakine ve Allah’a (Celle ve ala)
karşı, mahcubiyetine sebeb olacak şeylerde zayi etmemesi lazımdır. Bu
nasihat, akıllı kimsenin zihninde sabit olup dünyanın kötülüğü, rezaleti,
aşağılığı, aklında yerleştiği vakit, aziz ve yüce Allah’ın rızasının olduğu
şeylere çalışması lazımdır. Allah’a kavuşmanın yolu işte budur. Şayet
birisine Nakşibendi tarikatına intisabı mümkün olmayıp, belki yukarıda
adları geçen diğer tarikatlar mensub bir mürşid ona gitmesi gerekir ve o
zaman, Allan yolundaki tarikat ecdadının mahbubu, sevgilisi olur. Zira
tarikata mensub ecdadının tarikattan maksadları Allah’a (Celle ve ala)
ulaşmaktır.
Allah, efendimiz Muhammed’in (Sallallahu aleyhi ve sellem)
alinin, sahabesinin üzerine salat-u selam eylesin!