
Hiçbir şey yok ki onu hamd ile tesbih etmesin. Salat ü selam
efendimiz Muhammed’e (aleyhisselam), bütün al ve ashabına (Rıdvanullahi
teala aleyhim ecmain) olsun!
Bundan sonra, bu mektub alem kutbu kaymakamının
perverdesinden, Allah yolundaki kardeşleri, Mirza köyü ahalisinden Molla
Ali, Molla zade ile Molla Abdülmecid’e ve diğer köy halkınadır. Allah,
onları, bela afetlerden korusun! Malumunuz olsun ki, fakih Mustafa ile
arkadaşları perverdeye geldiklerinde onlardan halinizden sordu. İşinizin
güzelliğinden, yüce, parlak olan bu tarikatın, nisbetine sıkıca bağlı
olduğunuzdan ve hatme yaptığınızdan haber verdi. Ancak kış mevsiminde Cuma
namazını kılıp yazın terk ediyoruz, dedi.
Biliniz ki, ey kardeşler! Gerçekten tasavvuf, Mustafa (Sallallahu
aleyhi ve sellem) in sünneti üzere hareket etmekten ibarettir. Bazı şeyhler
tasavvuf, kalb çirkinlikten safi olmasıyla yün abası giymek, efendimiz
Mustafa (Sallallahu aleyhi ve sellem)in sünnetine uymaktır, demişlerdir.
Evliyadan Şibli (Kaddesallahu sırruh) şeyhlerin birisine
giderek onunla birlikte, cami kapısına yürüyünce, şeyh camiye girdiğinde,
ilkin sol ayağını attı. Bu hareketini gören Şibli hemen geri dönüp,
Peygamberin (aleyhisselam) sünnetine aykırı şeyden, nefsini muhafaza etmeyen
kimse, başkasını muhafaza edemez, dedi. Abdülhalık El-Gucduvani (Kuddise
sirruh), bir vakıa halinde, tarikat reisi olan Hace Bahaüddin
El-Nakşibendi’ye Allah, bizi onun sırrı ile kutlayıp, ondan razı olsun!
Şeriatın azimet olan hükümlere tabi ol, ruhsatlara tabi olma! Diye buyurdu.
Şeyhlerin bazısı da Fahr-i Kainat’ı (Peygamber Sallallahu aleyhi ve sellem)
rüyada gördükte, kendisinden ümmetinden bazı şahısların durumundan sorar.
Efendimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) de sorulan kimselerin durumlarına
münasib şeylerle cevabını verir. Sonra kendisinden Ebu Ali İbni Sina’nın
durumundan sorunca, buyurdular ki:
"O, sünnetimden yolumdan başka, bir yol ile Allah’a kavuşmak
istedi. Dolayısıyla Allah onu ateşe attı" diye buyurdu.
İmam-ı Rabbani (Kuddise sirruh) mürid tevbe ettikten sonra,
yüce manevi makamlara uçmak için, kendisine şu iki kanadı tahsil etmesi
lazımdır. Birincisi, akidesini, ehl-i sünnet ve cemaatın akaidine muvafık
olarak tashih etmesi.
İkincisi, İslam şeriatı ile amel etmesidir. Bu iki şeyi
tahsil etmedikçe, kudsi aleme kavuşması nasıl mümkün olur? Durum böyle iken,
sahih akideyi tahsil etmesi lazımdır. Kitab halinde mahalli lisan ile
yazılmıştır. Çünkü o akaidin temeli kabilindendir. Kendi inancını tashih ve
tahsil ettikten sonra, şeriatın ahkamıyla amel edip namazdaki Fatiha’nın,
teşehhüdün kıraetini tashih eder. Kendi başına ve cemaatle kılınan namazlar
gibi ibadetleri yapılmalıdır. Namazlardan birisi de Cuma namazıdır. Şüphesiz
terk edilmesi hakkında şiddetli tehdit varid olmuş, alimler, terkini büyük
günahlardan saymışlardır.
İbnu Hacer (Rahmetullah aleyh) Zevacir-an-iktirafil-kebair
adlı kitabında, Cuma namazının terk edilmesi bahsinde demiş ki:
Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) Cuma namazını terk eden bir
kavme, buyurdular ki:
"Ehemmiyet vermeyip, üç Cuma namazını terk eden kimsenin, Allahü teala onun kalbi üzerine mühür basar.
Diğer bir rivayette Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem):
"Bir kimse özürsüz olarak üç Cuma namazını terk ederse,
muhakkak ki İslamiyet’i arkasına atmıştır."
Öyle ise, sünnetine tabi olan ümmetine Cuma namazını terk
etmemeleri lazımdır. Ülkemizde bulunan zımmilerin durumlarını düşünelim ki,
dinleri batıl olmakla beraber, pazar günü bütün işlerini terk etmişlerdir.
Hak (doğru) dinle müşerref olduğumuz ve Kur’an-ı Kerim’in:
"Sizler, insanlar arasında en iyi ümmet olarak meydana
çıkarıldınız." nassı ile de diğer ümmetlerden Allah nezdinde daha iyi
olduğumuz halde, cuma gününde nasıl işimizi terk etmeyelim?
Size ve hidayete tabi olanlara, genellikle ve özel olarak
Mustafa (Sallallahu aleyhi ve sellem) in şeriatına tabi olanlara selam
olsun! O şeriat sahibine, aline, ashab, ezvac, dünürlerine, ensarı ve
zürriyetine salatın en tamamı, selamlardan en kamili olsun!
20 Şubat 1330.