İçindekiler


ALTMIŞ SEKİZİNCİ MEKTUP

Bu mektubları toplayan fakir Muhammed Alaüddin’e, Allah onu, onun zümresi arasında haşr edip, nisbetini bu fakire nazil eylesin! İmam-ı Şafii’nin (Rahmetullahi aleyh) mezhebine göre, meyyitin terekesine varis olmayan veya ne velisi ne de varisi olmayıp meyyitin varisinden veya meyyitten izin almamış ecnebi kimse, müstakil olarak kendi malından veya meyyitin terekesinden, meyyitin fidyesini çıkarması caiz olup olmadığının beyanındadır.

Bütün hamdler alemlerin Rabbine mahsustur. Salat ü selam, Allah’ın yaratıklarının en iyisi olan Muhammed’e (Sallallahu aleyhi ve sellem), bütün aline ve ashabına olsun!

Bundan sonra, şunu derim ki, Garzan’a ulaştığımda, ahalisinin arasındaki büyük bir hadise ve fitne ile karşılaştım. Yatıştırılmasına çalıştımsa da şimdiye kadar tamamen ortadan kalkmamıştır. Fakat kalkması yakındır. Cumartesi veya pazartesi Verkanis köyüne gelmek azmindeyiz.

Sonra, şunu da derim ki: Aramızda meyyitin oruç fidyesi bahsi geçtiği zaman, orada bu mesele için bakacak kitab bulamadık. Dolayısıyla şimdilik o konu hakkında bir şeyler yazmasını arzuladım, Tuhfet El-Muhtaç, fidye bahsindeki Minhacin:

"Belki meyyitin velisi, meyyitin terekesinden tutmadığı orucun her gününe keffaret olarak bir avuç zahire çıkaracaktır." İbaresinden şerhinde, demiş ki, Minhacin "meyyitin velisi terekesinden çıkaracaktır." Kavlinden, meyyitin velisinden başka, meyyitin tutmadığı oruç fidyesinin vermesi caiz olmadığı anlaşılır, demiştir. Bu delilli bir hükümdür. Çünkü bu fidye mahda bedeni bir ibadet olan orucun beledir. Oruçtaki bu mahd mali kaydı ile, hacta hem mali hem bedeni ibadet kaydı olduğundan dolayı, meyyitin zimmetinde kalmış orucu, üzerinde kalmış hac farizasının hükmünden ayrılır. Bu konudaki fidye verilmesinin caiz olmadığının hükmü, meyyitin zimmetinde olan nezr ve diğer keffareti mucib olan, şeylerin hükümleri de böyledir. Burada Tuhfet El-Muhtac’ın ibaresi sona erdi.

Nihayet El-Muhtac’ın ibaresi ise, şöyledir: Meyyitin velisi değil de yabancı olan bir kimse, meyyitin kaza etmediği orucun keffaretini sırf mali bir şey olduğundan, meyyitin borcunu vermesi gibi, velisinden izin almadan keffaretini vermesi caiz midir? Veya fidye işi kendisi müstakil olarak yapması caiz olmayan bir ibadetin bedeli olduğundan, borcun edasıyla bu meselenin arasında fark olup veliden izin almaksızın fidye vermesi caiz değildir? Diye düşünülür. Fakat Zerkeşinin cezm ettiğine göre, ikinci şık fıkıh alimlerinin kavline daha yakındır. Burada, Nihayetül-Muhtac’ın ibaresi sona erdi.

Tuhfet El-Muhtaç haşiyesi İbni Kasım demiş ki, "Tuhfe sahibi Şerh’ul-Ubab adlı kitabında, El-Kadı’nın, yabancı kimse, veliden izin almadan müstakil olarak fidye vermesi caizdir dediği kavli, yabancı kimse, meyyetin velisinden izin almadan kazaya kalmış orucunu kaza etmesinin caiz olduğu denilen zaif kavlinin hükmüne göredir." İbni Kasım’ın ibaresi sona erdi.

Bu konuda, İbni Hacer’in kitabı olan, Şerhi’l-İrşad’ın ibaresi de Nihayet’in ibaresi gibidir. Ancak Şerhu’l-İrşad’da, "Zerkeşinin cezm ettiğine göre" diye Nihayet’in bahs ettiğini zikretmemiştir. Daha sonra İbni Kasım devam ederek demiş ki, Şerhu’l-Ubab’ın bu naklinden, yabancı kimse, meyyitin veya varisinin izniyle, meyyitin kaza orucu yerine oruç tutması, caiz olduğu gibi, o şekilde keffaretini de vermesi caizdir. Ve meyyit, hayatında içtiği yeminlerin keffaretini de hiç birisinden izin almadan verebileceğinin lazım geldiği anlaşılır.

El-Behce kitabın şerhi olan İbni El-Kasım’ın ibaresi de şöyledir: Meyyitin akrabası velisi olmayan bir kimse, meyyitin hayatında kendisinden veya ölümünden sonra velisinden izin almadan meyyitin üzerinde kazaya kalmış orucuna bedel olarak, borcunun edası gibi, mali bir ibadet olduğundan, keffaret vermesi caiz midir? Yoksa bu meseledeki keffaret, bedeni bir ibadet olan, orucun bedeli olup yabancı bir kimse, müstakil olarak veremeyeceğinden dolayı borç meselesinden ayrılır, caiz değildir diye tereddüt edilir. Fakat bu iki fikirden ikinci şık, alimlerin bu hususta dediklerine daha yakındır. Sonra, Zerkeşi de bunun caiz olmadığına dair cezm ettiğini anladım. Zira demiş ki: Meyyitin varisi, üzerinde kazaya kalmış borcuna bedel olarak, fidye çıkarması, oruç tutması ile orucunu tutacak bir kimseyi icar etmesi durumların arasında muhayyerdir. Varis olmayan velisi ise, ancak mezkûr üç şeyden sonra ikisinin arasında muhayyerdir. Burada Zerkeşi’nin dediği sona erdi.

İbni Kasım, bu ibaresinden az bir kavlden sonra da demiş ki, lakin, meyyitin hiçbir akrabası olmayıp ne meyyitin akrabası ne de meyyit, hayatında kendisine o hususta izin vermemiş olan kimse, meyyitin üzerinde kazaya kalmış orucunun tutması caiz değildir. Zerkeşi’nin yukarıda geçtiği kavline göre de kuvvetli delile istinaden fidye vermesinin hükmü de böyledir.

Daha sonra İbnu’-Kasım, İbni El-Hacer’in kitabı olan, Şerhu’l-İrşad El-Sağır’dan naklen demiş ki, Zerkeşi’nin, meyyitin varisi olmayan akrabasına, kazaya kalmış orucunun keffareti vermesi caiz değildir, dediğini, Nevevi’nin, Tashihuttenbih kitabında, açıkça söylediği ve buna cevaz verdiği kavli, bu konudaki sözünü red eder. Lakin Zerkeşi’nin kavli de sahih olduğuna dair, şöyle cevab verilir ki: Nevevi’nin tek başına bir mesele hakkında diğer alimlerin kavlinden ayrılıp da müstakil olarak verdiği fetvaya Zerişi de diğer bazı alimlerin adet ve kaideleri azerine razı olmamıştır. Zerkeşi’den başka alimlerin açık sözlerinden anlaşıldığına göre, Nevevi, bu konudaki bu görüşte, yalnızdır. Burada İbni El Kasım’ın dedikleri sona erdi.

Yukarıda nakledilen ibarelerden anlaşıldı ki; fıkıh alimlerinin itimad eyledikleri şey, meyyitin keffaretini verecek kimse, varis olmasıdır. Zira onlar, bunu Zerkeşi’nin kavli ile takviye edip, Zerkeşi de varis olmasına cezm etmiştir. Şebramellisi ise, diğer mezkûr alimlerin dediklerine itimad etmiştir.

El-Şeyh İbrahim El-Beycuri ise, mezkûr alimlerin görüşüne muhalefet etmiştir. Nitekim kitabının metni olan İbni El-Kasım’ın kitabında "meyyitin terekesinden verecek" diye kavlinin beyanında, demiş ki: "Evet, meyyitin tereksi varsa, ondan keffareti çıkarılacaktır. Yoksa, velisi, hatta ondan yabancı olan kimse de izinsiz olarak, kendi malından meyyitin keffaretini vermesi de caizdir. Çünkü bu mesele, kendisinden izin almadan başkasının borcunu vermek kabilindendir. Bu ise, sahihtir. Burada Beycuri kitabının dedikleri sona erdi.

Tuhfe El-Muhtac’ın haşiyesi, Şervani de demiş ki, Beycuri buna ileri sürdüğü bu delilinden, meyyitin velisine ve velisi olmayan kimseye de meyyitin terekesi mevcud ise de kendi malından keffaretini verebilmesinin caiz olduğu lazım gelir. Burada Şirvani’nin ibaresi sona erdi.

Size ve yanınızda bulunanlara selam olsun! Ev halkımızdan soracak olursanız, az kimselerden başka şimdiye kadar, aralarında sıtma kalkmamıştır. Zail olması için Allah’a dua ediniz. Allah, efendimiz Muhammed’e, (Sallallahu aleyhi ve sellem) aline ve ashabına salat ü selam eylesin.

25 Kanuni evvel(aralık) 1341.