
Bütün hamdler alemlerin Rabbine mahsustur. Salat ü selam,
Allah’ın yaratıklarının en iyisi olan Muhammed’e (Sallallahu aleyhi ve
sellem), bütün aline ve ashabına olsun!
Bundan sonra, şunu derim ki, Garzan’a ulaştığımda, ahalisinin
arasındaki büyük bir hadise ve fitne ile karşılaştım. Yatıştırılmasına
çalıştımsa da şimdiye kadar tamamen ortadan kalkmamıştır. Fakat kalkması
yakındır. Cumartesi veya pazartesi Verkanis köyüne gelmek azmindeyiz.
Sonra, şunu da derim ki: Aramızda meyyitin oruç fidyesi bahsi
geçtiği zaman, orada bu mesele için bakacak kitab bulamadık. Dolayısıyla
şimdilik o konu hakkında bir şeyler yazmasını arzuladım, Tuhfet El-Muhtaç,
fidye bahsindeki Minhacin:
"Belki meyyitin velisi, meyyitin terekesinden tutmadığı
orucun her gününe keffaret olarak bir avuç zahire çıkaracaktır." İbaresinden
şerhinde, demiş ki, Minhacin "meyyitin velisi terekesinden çıkaracaktır."
Kavlinden, meyyitin velisinden başka, meyyitin tutmadığı oruç fidyesinin
vermesi caiz olmadığı anlaşılır, demiştir. Bu delilli bir hükümdür. Çünkü bu
fidye mahda bedeni bir ibadet olan orucun beledir. Oruçtaki bu mahd mali
kaydı ile, hacta hem mali hem bedeni ibadet kaydı olduğundan dolayı,
meyyitin zimmetinde kalmış orucu, üzerinde kalmış hac farizasının hükmünden
ayrılır. Bu konudaki fidye verilmesinin caiz olmadığının hükmü, meyyitin
zimmetinde olan nezr ve diğer keffareti mucib olan, şeylerin hükümleri de
böyledir. Burada Tuhfet El-Muhtac’ın ibaresi sona erdi.
Nihayet El-Muhtac’ın ibaresi ise, şöyledir: Meyyitin velisi
değil de yabancı olan bir kimse, meyyitin kaza etmediği orucun keffaretini
sırf mali bir şey olduğundan, meyyitin borcunu vermesi gibi, velisinden izin
almadan keffaretini vermesi caiz midir? Veya fidye işi kendisi müstakil
olarak yapması caiz olmayan bir ibadetin bedeli olduğundan, borcun edasıyla
bu meselenin arasında fark olup veliden izin almaksızın fidye vermesi caiz
değildir? Diye düşünülür. Fakat Zerkeşinin cezm ettiğine göre, ikinci şık
fıkıh alimlerinin kavline daha yakındır. Burada, Nihayetül-Muhtac’ın ibaresi
sona erdi.
Tuhfet El-Muhtaç haşiyesi İbni Kasım demiş ki, "Tuhfe sahibi Şerh’ul-Ubab adlı kitabında, El-Kadı’nın, yabancı kimse, veliden izin
almadan müstakil olarak fidye vermesi caizdir dediği kavli, yabancı kimse,
meyyetin velisinden izin almadan kazaya kalmış orucunu kaza etmesinin caiz
olduğu denilen zaif kavlinin hükmüne göredir." İbni Kasım’ın ibaresi sona
erdi.
Bu konuda, İbni Hacer’in kitabı olan, Şerhi’l-İrşad’ın
ibaresi de Nihayet’in ibaresi gibidir. Ancak Şerhu’l-İrşad’da, "Zerkeşinin cezm ettiğine göre" diye Nihayet’in bahs ettiğini zikretmemiştir. Daha sonra
İbni Kasım devam ederek demiş ki, Şerhu’l-Ubab’ın bu naklinden, yabancı
kimse, meyyitin veya varisinin izniyle, meyyitin kaza orucu yerine oruç
tutması, caiz olduğu gibi, o şekilde keffaretini de vermesi caizdir. Ve
meyyit, hayatında içtiği yeminlerin keffaretini de hiç birisinden izin
almadan verebileceğinin lazım geldiği anlaşılır.
El-Behce kitabın şerhi olan İbni El-Kasım’ın ibaresi de
şöyledir: Meyyitin akrabası velisi olmayan bir kimse, meyyitin hayatında
kendisinden veya ölümünden sonra velisinden izin almadan meyyitin üzerinde
kazaya kalmış orucuna bedel olarak, borcunun edası gibi, mali bir ibadet
olduğundan, keffaret vermesi caiz midir? Yoksa bu meseledeki keffaret,
bedeni bir ibadet olan, orucun bedeli olup yabancı bir kimse, müstakil
olarak veremeyeceğinden dolayı borç meselesinden ayrılır, caiz değildir diye
tereddüt edilir. Fakat bu iki fikirden ikinci şık, alimlerin bu hususta
dediklerine daha yakındır. Sonra, Zerkeşi de bunun caiz olmadığına dair cezm
ettiğini anladım. Zira demiş ki: Meyyitin varisi, üzerinde kazaya kalmış
borcuna bedel olarak, fidye çıkarması, oruç tutması ile orucunu tutacak bir
kimseyi icar etmesi durumların arasında muhayyerdir. Varis olmayan velisi
ise, ancak mezkûr üç şeyden sonra ikisinin arasında muhayyerdir. Burada
Zerkeşi’nin dediği sona erdi.
İbni Kasım, bu ibaresinden az bir kavlden sonra da demiş ki,
lakin, meyyitin hiçbir akrabası olmayıp ne meyyitin akrabası ne de meyyit,
hayatında kendisine o hususta izin vermemiş olan kimse, meyyitin üzerinde
kazaya kalmış orucunun tutması caiz değildir. Zerkeşi’nin yukarıda geçtiği
kavline göre de kuvvetli delile istinaden fidye vermesinin hükmü de
böyledir.
Daha sonra İbnu’-Kasım, İbni El-Hacer’in kitabı olan, Şerhu’l-İrşad
El-Sağır’dan naklen demiş ki, Zerkeşi’nin, meyyitin varisi olmayan
akrabasına, kazaya kalmış orucunun keffareti vermesi caiz değildir,
dediğini, Nevevi’nin, Tashihuttenbih kitabında, açıkça söylediği ve buna
cevaz verdiği kavli, bu konudaki sözünü red eder. Lakin Zerkeşi’nin kavli de
sahih olduğuna dair, şöyle cevab verilir ki: Nevevi’nin tek başına bir
mesele hakkında diğer alimlerin kavlinden ayrılıp da müstakil olarak verdiği
fetvaya Zerişi de diğer bazı alimlerin adet ve kaideleri azerine razı
olmamıştır. Zerkeşi’den başka alimlerin açık sözlerinden anlaşıldığına göre,
Nevevi, bu konudaki bu görüşte, yalnızdır. Burada İbni El Kasım’ın dedikleri
sona erdi.
Yukarıda nakledilen ibarelerden anlaşıldı ki; fıkıh
alimlerinin itimad eyledikleri şey, meyyitin keffaretini verecek kimse,
varis olmasıdır. Zira onlar, bunu Zerkeşi’nin kavli ile takviye edip,
Zerkeşi de varis olmasına cezm etmiştir. Şebramellisi ise, diğer mezkûr
alimlerin dediklerine itimad etmiştir.
El-Şeyh İbrahim El-Beycuri ise, mezkûr alimlerin görüşüne
muhalefet etmiştir. Nitekim kitabının metni olan İbni El-Kasım’ın kitabında
"meyyitin terekesinden verecek" diye kavlinin beyanında, demiş ki: "Evet,
meyyitin tereksi varsa, ondan keffareti çıkarılacaktır. Yoksa, velisi, hatta
ondan yabancı olan kimse de izinsiz olarak, kendi malından meyyitin
keffaretini vermesi de caizdir. Çünkü bu mesele, kendisinden izin almadan
başkasının borcunu vermek kabilindendir. Bu ise, sahihtir. Burada Beycuri
kitabının dedikleri sona erdi.
Tuhfe El-Muhtac’ın haşiyesi, Şervani de demiş ki, Beycuri
buna ileri sürdüğü bu delilinden, meyyitin velisine ve velisi olmayan
kimseye de meyyitin terekesi mevcud ise de kendi malından keffaretini
verebilmesinin caiz olduğu lazım gelir. Burada Şirvani’nin ibaresi sona
erdi.
Size ve yanınızda bulunanlara selam olsun! Ev halkımızdan
soracak olursanız, az kimselerden başka şimdiye kadar, aralarında sıtma
kalkmamıştır. Zail olması için Allah’a dua ediniz. Allah, efendimiz
Muhammed’e, (Sallallahu aleyhi ve sellem) aline ve ashabına salat ü selam
eylesin.
25 Kanuni evvel(aralık) 1341.