
Bütün hamdler, o Allah’a mahsustur ki, peygamberlerin sonu
efendimiz Muhammed’in (Sallallahu aleyhi ve sellem) mütabeatını, kendisine
doğru giden bir yol edindi. Allah, onun bütün al, zevcelerinin ve
zürriyetinin üzerine salt ü selam eylesin.
Bundan sonra, bu mektub, alem kutbu kaymakamının (Radıyallahü
anh) perverdesinden sıdk ve vefa sahibi şeyh Mustafa’ya dır. Allah, onu ve
bizi vefalı kimselerden eylesin! Biz fakir zümresince bazı yüce
haletlerinden bahs eden maktubunuz perverdeye ulaştı. Ancak Nakşibendi
tarikatına mensublarının matlubu, zat ı Bari Teâlâ’nın muhabbeti olduğu
için, ona hiçbir şey denk olmayıp yanaşmayan, izzet ve azametin son
derecesindedir. Öyle ise, akıllı olan kimse, bu gibi manevi haletler,
çalışmasının artmasına sebeb olur. Yani o haletler kendine zahir
olduklarından dolayı, Allah’a (Celle ve ala) şükr eder. Zira insan günah
işlemekle necis olduğundan kalbinin, lisanının üzerine Allah kelimesini
getirmeye bile layık olmayıp, bu yüce halet, kendisine sırf Allah’ın fazilet
ve kereminden olduğunu saymalı ve yaptığı zikrin zevkinden mezkûrun (Bari
Teâlâ’nın) marifetini his ederek nefsinden fani olup, Allah (Celle ve ala)
huzurunda baki kalacak kadar, bütün letaifi ile hatta bütün bedenin
eczasıyla tabi olduğu mürşidin emrinin imtisaline çalışmak suretiyle üst
üste manevi makamları taleb etmelidir. Bu hâlet, zikr etmekle hayalinden göz
kırpma gibi az bir zamanda bile rabıtasız kalamayacak şekilde rabıtaya devam
etmekle hasıl olur. Ta ki, rabıtadan başka her şeyi unutacaktır.
Bir insanın sesini işitip de ne dediğini anlamıyorum, demeniz
ise, o ses, üstadındır. Fakat bundan bir şey anlayıp hatırında kaldığında
onu parlak İslam şeriatıyla ölç! Şayet ona muvafık ise, onunla amel edip
itimat et! Yoksa onunla amel etme! Çünkü tarikat, şeriatın azimet olan
ahkamlarına uymaktan ibarettir.
Bazı günlerde o sesten Kur’an-ı kerimin:
"O (Rabbin) sen yetim iken (seni) barındırmadı mı? Seni
(şeriat hükümlerini) bilmezken (nübüvvet ni’meti ile) seni (şer’i) yola
koymadı mı?" ayeti celilesini işitiyorum, dediğinin hikmeti, yukarıda bahsi
geçtiği üzere, Allah’ın (Celle ve ala) zikri ile amel etmeye, Allah, verdiği
fazilet, kerem ve şefkatinden dolayı kulun yaptığı kusur ve kötülüğüne
bakmayıp belki fazilet ve keremiyle onunla muamele eylediğini itiraf etmeye
işarettir. Mahlukat, onun zatında, sıfatında ve fiillerinde hayret eden
Allah’ı, kendisine layık olmayan vasıflardan tenzih ederim. Öyle ki
kendisine ait vasıfların bilgisi hususunda kullarda olmayıp, Allah’a havale
etmekten başka mahlukatın elinde bir şey yoktur.
Mektubda bahs edilen kuvvetli rabıta ise, o büyük bir nimet
olup hatta bu tarikatta mübtedi (ilk olarak tarikatte amel etmeye başlayan)
müridin manevi yükselmesi için, mürşidinin sohbetinden başka hiçbir şey
rabıtaya müsavi olmaz. Çünkü mürid vasıtasız olarak kendi başına kalbinin
Allah’a yönelmesine takatı yoktur. Yine onda bahs edilen ışıklı bir şeyin
seni sardığını gördüğün halet, rabıtanın azametindendir. Öyle ise, cenabı
Bariye ve sadatın himmetine şükret!
Daha sonra, senin bütün tabilerin, müridlerin ve dostların
üzerine selam olsun. Molla, Şeyh Alaüddin, Molla Fethullah, Muhammed Masum,
Sultan Veled, Cemalüddin ve diğer ev halkı da size selam edip ellerinden
öper, duanızı talep ederler. Gülpikli Molla Kasım da elinizden öper, duanı
diler. Hidayete tabi olanların üzerine selam olsun!