
Bütün hamdler, fazilet ve keremiyle taatini alemin üzerine
farz kılan Allah’a mahsusdur. Salat ü selam, Allah’a ne şekilde ibadet
edileceğini beyan eden Resulüne, (Sallallahu aleyhi ve sellem) ibadetin
tafsilini bize ileten aline ve ashabına olsun!
Bundan sonra bu mektub, Allah yolundaki kardeş, yumuşak huylu
Molla Abdülkerim’edir. Allah, (Celle ve ala) onu kendine vasıl olanlardan
eylesin! Malumunuz ola ki, kalbin manevi hastalıklarının izalesi, farzı
aynlardandır. Ve izalesine en yakın yol yüce Nakşibendi tarikatıdır. Allah,
sahiblerinin sırlarını kutlasın! Zira, o tarikat Allah’ın muhabbeti üzere
kurulmuştur. Mevlanın aşkı kalb üzerine istila edince, ne olursa olsun,
ondan başka içinde hiçbir şey kalmaz. Artık hastalıkları nerede kalır.
Öyle ise, akıllı olan kimseye velev ki canını vermek
suretiyle de olsa, işbu çetin dünya zahmetinden kurtulup ebedi saadete
muzaffer olması için, mezkûr tarikatın yoluna girmesinin keyfiyetinde
çalışması lazımdır. Çünkü gözlerin görmediği, kulakların işitmediği hiçbir
beşerin kalbine asla vaki olmadığı şeyler, bu çalışmaya terettüp eder. Üstad
ı azam (Kaddesallahü sirruh) bu tarikat, kendisine bir varlık olmadığının
meydanıdır. Yani tasannu (marifet göstermekle) değil belki yaradılış
itibariyle kendi nefsi için, hiçbir şey olduğunu bilmeyenedir. Bu halet,
neden yaratıldığını düşünen kimseye hasıl olur.
Adamın birisi, iftihar ederek bazı faziletli kimselere, sen
benim kim olduğumu bilmiyorsun, ben kimim? Dediğinde, ben seni bilirim! Sen
bir defa, babanın sidik yolundan, ikinci defa annenin sidik yolundan çıktın,
dedi.
Hatta her şeyin aslı yokluktur. İnsan dünyadaki şeylerin
aslında dikkat ederse, bütün varlıklar ortadan kalkar. Çünkü, o vakit,
kendisine hasıl olan bütün şeyleri Allah’dan (Celle ve ala) hasıl olduğunu
görür. Bununla beraber, bütün insanlar, kendisinde daha iyi olduğunu
bilecek. Ta ki, kendisi cemaatin baş tarafındaki sedirde oturmuş olsa bile,
içinden o cemaattan istimdad eder. Aralarında konuştuğu vakit kendini def
çalan aşık gibi sayar. Hem kendisi manen, mecliste oturanlara muhtaç
olduğunu da görür. Bu ise, sünneti seniyyeye, (sahibinin, alinin ve
ashabının üzerine salat ü selam ve sena olsun!) mütabeatinden sonra, ihlas,
mürşidine karşı muhabbet ve teslim olmakla hasıl olur.
Bundan sonra, size, Abdülkadir’e, Şeyh Abdullah’a, faki Nadir
ve bütün köy halkına selam ederiz. Allah, efendimiz Muhammed’in (Sallallahu
aleyhi ve sellem) alinin ve sahabesinin üzerine salat ü selam eylesin!