
Bütün hamdler, alemin Rabbine olsun! Salat ü selam,
yaratıklarının en hayırlısı olan Muhammed’e, (Sallallahu aleyhi ve sellem)
bütün al ve ashabına olsun!
Bundan sonra bu mektub alem kutbu kaymakamının perverdesinden,
Allah yolundaki en şerefli kardeşi Molla Ahmed’edir. Allah, onu ayıplanacak
şeylerden muhafaza eylesin! Sizin ve yanınızda olan dostların üzerine
selamdan sonra, Allah’ın takva ve taatına, Allah’u sübhanehü, razı olmadığı
zahir ve batındaki şeylerden korunmaya bu zamanda ondan daha üstün bir makam
olmayı, mühim şeylerden ve taatlardan olan Allah’ın emir ve nehiylerini
halka tebliğ etmeye sıkıca sarılın! Fakat bu tebliğ, ilkin bir an dahi olsa,
bedenden ayrılmaya nefsi emmareye olsun! O nefsi emmare ki, Allah, sahibini
mezkûr nefsin şerrinden muhafaza edip, Allah’u sübhanehünün emrine itaatkâr
olup nefsi doğru yola girmiş kimseden başka, bir an bile beden ayrılmaz.
Lakin bununla beraber, o kimse, yine nefsi emmarenin
şerrinden emin olamaz. Zira nefsi emmare, sahibine günahları taat şeklinde
gösterir. Bal içine zehir katar. Öyle ise, sahibine bir şeyin yapmasını veya
yapmamasını içinde geçirdiğinde, adam onu şeriat ölçüsüyle ölçmesi lazımdır.
Şayet dosdoğru ise, güzel. Değilse, onu kınayıp, Ahmediyye şeriatına –
sahibinin üzerine salavatın en efdali, senaların en tamamı olsun- tarafına
doğru çevirmesi gerekir!
İlkin nefse yapılan bu tebliğden sonra, halka, Allah’u
Sübhanehûnün emr eylediği şeyleri, yapıp nehiy eylediği şeylerden
kendilerini korumak için olmalıdır. Ancak tebliğ eden kimse, bunda da dikkat
edip, gizli olan kalb hastalıklarından korusun! Yine bundan kendine nasihat
etmesini irade etsin! Hatta halka sohbet ettiği vakitte bile ancak kendi
nefsinden başka bir şeyle hitab etmeyecektir. Yoksa o sohbeti kalblerde
tesir etmez. Nitekim Hakk Teâlâ, Kuranı Kerimde:
"Hem bana ne oldu ki, beni yaradana ibadet etmeyeyim ve ancak
ona doğru döndürülüp gideceksiniz." Diye buyurdu.
Yine tebliğ eden kimse, aldatıcı, hilekâr olan dünya hakkında
korku üzere bulunsun. Çünkü dünya, insanlara gelinlerin süs ile süslenir.
Lakin Allah’tan ebed bir tevfik ve kâmil bir mürşidden ruhani bir imdat
almış kimseden başka onun çirkinliğine muttali olamaz.
Aziz kardeş! Birçok zamanlarda manevi haletlerin zuhurundan
gurur hasıl olmasın! Zira onlar, çalışmanızın mahsulü değil, ancak
rabıtadandırlar. Öyle ise, o haletlere taaccüb etmeyin! Fakat bu haletler,
senden uzaklaşınca veya taat ve ibadette sana gevşeklik hasıl olunca, üzülüp
teessüf ediniz! Çünkü bu her iki şey de ancak nefsten peyda olurlar. Bundan
dolayı, Allah’u sübhanehudan af dileyin!
Şu da tavsiye edilir ki, ey kardeş! Gücün yettiği kadar,
kendinizi bu zamanda yaygın olan dünya bahislerinden muhafaza edin! Kalbin
manevi huzurunda bulunmasına çalışın! Çünkü dünyadaki bu günlük hadiseler,
kulu, Allah’tan uzaklaştırmak ve onu utandırmak için nefis ve şeytanın
tuzağıdır. Onlara aldanmayıp, her ne vakit bir şey işitirseniz, imanınızı
onlarla takviye ediniz! Ta ki yakini bir iman hasıl olsun! Zira doğru,
emniyetli olan Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem) o havadislerden
bahisle "böyle böyle olacak" diye haber vermiştir. Halbuki Peygamber (Sallallahu
aleyhi ve sellem) ondan haber verdiği şey, bu zamanda şafak gibi zahir
olmuştur. Mürşidimiz hazretleri (kuddise sirruh) "zamanın sonunda hayatta
kalacak kimsenin imanı, yakînî (hakiki) bir iman olur." Buyurmuş ve bundan
maksadı, mezkûr şeylerden ibaret olduğu umulur.
Bu vakitte halka yapılacak sohbet, dünyayı göz önünden
soğutmakla olsun. Ki ahiret işi tatlı olması ümit edilir. Çünkü dünya ile
ahiret, iki kuma kadınlara benzer. Birisi, razı olunca, diğeri darılır.
Allah, bizi ve sizi kendi muhabbetine ve Resulünün (Aleyhisselam)
muhabbetine muvaffak eylesin! Allah, onun alinin, ashabının, dünürlerinin,
ensari ve ona tabi olanların üzerine salat ü selam eylesin. Âmin!