
Bütün hamdler, cennet ve cehennemi yaratan Allah’a olsun!
Salat ü selam, cennet ve cehennemin yollarını en açık deliller ve
alametlerle beyan eden Allah’ın Resulünün, ashabının, zevcelerinin ve
zürriyetinin üzerine olsun!
Bundan sonra bu mektub, Bilsanis köy halkı ile diğer Garzan
kazasına bağlı, dağ köyü halkının ahalisi kardeşleredir. Peygamber (Sallallahu
aleyhi ve sellem), "Dünya ile ahiret iki kumadırlar. Biri razı olsa, diğeri
kızar." Diye buyurdu. Dünyanın rızası nefsani arzulara uymak, kalbe gelen
şeytani şeylere tabi olmakla hasıl olur.
Yani insan nefsani arzusu olan yemeye, içmeye, gıybet etmeye
kıskanmaya, haram nazar etmeye, başkasının malını yiyip, riyakarlık etmeye
ucb, böbürlenmeye buğz etmeye çalışmak demektir. Nefsini bu gibi çirkin
ahlaklara salıveren, onda helakı olan parlak İslam şeriatının muhalefetinden
nefsini men etmeyen kimseye, hasret ve pişmanlık olsun! Ahiretin rızası ile,
Peygamber’in (Sallallahu aleyhi ve sellem) sünnetine mütabeat etmektir. Yani
şeriatın emirlerine imtisal edip, nehy eylediği şeylerden sakınmaktır. İşte
dünya ve ahiret seadetini seven ve onlardaki rüsva ve rezaletten korkan
kimse, bu parlak şeriatta beyan edilen şeylere imtisal etmesi lazımdır.
Ey kardeşlerim! İmam-ı Rabbani’inin mektubatı ile diğer
kitablarda beyan edildiğine göre, insanın yaşantısından daha aziz bir şey
yoktur. Hatta Gazali, Ebu Süleyman El Darani’den (Kuddise sirruhüma) naklen
demiş ki: insan kendisinden gafletle çıkan tek bir nefesi için, ömrü
boyunca, ağlaması lazımdır. Zira nefeslerinden her biri, değeri biçilmez bir
cevher kabilindendir. Eline mezkûr cevherden tek bir tanesi geçip de ondan
yararlanmayarak, zayi eden kimsenin hali nice olur? Günden güne üzüntüsü
nasıl artmaz? Halbuki insanın nefesi bu cevher kabilinden, hatta ondan daha
üstün ve aladır. Çünkü her iki kelime i şehadet (Eşhedü en la ilahe illallah
ve eşhedü enne Muhammeden Resulüllah) insanın tek bir nefesinden hasıl olur.
Acaba faziletçe böyle bir nefese müsavi olacak bir şey var mıdır? Allah’a
yapılan diğer zikirlerin durumu da böyledir. Fakat insanlar, dışı süslü, içi
kötü olan dünya lezzetlerine daldığından dolayı, Allah’ın (Celle ve ala)
azametinin düşüncesi kalblerinden kalkmış, o nefesin üzerine terettüb eden
nefis şeylerin kadrini bilmez. Hem de insanın şu az müddeti hayatına, ya
ebedi bir nimet veya zarar terettüb eder. Çünkü son nefesi bedeninden güzel
ayrılsa, sahibi cennet ebedül ebed nimetlenir. İyi çıkmayıp kötü ise ki,
Allah bizi, bütün Müslümanları o durumdan korusun! Ebedül ebed sahibi
cehennemde olur.
Ey kardeşler! Düşünün, düşünün! Bu aziz ömrünüzü yalnız
faydasız dünya işlerinde israf edip, harcamayın! Nitekim Celalüddin (Radıyallahü
anh) Mesnevi kitabında şöyle der: Evliyadan birisi bir yoldan giderken, yol
kenarında birisinin ağladığını görür. Ne için ağladığını sorar. Böyle böyle
olan ölmüş bir köpek için der. Peki köpeğin derdi ne idi? Köpek sahibi,
açlıktandı. Beraberindeki tulum da nedir? Ekmektir dedi. Niçin vermedin de
öldü? Deyince, köpek sahibi ekmek parasız gelmez. Fakat göz yaşı, parasız
gelir. Veli adam ona, göz yaşı insanın içindeki kalbin buharından gelir.
Senin gibi deni aşağı kötü olan ve varlığının nimetini bilmeyen kimse, böyle
aşağı kötü işlerde ömrünü sarf eder. Ama aklı olup, nasihatlara kulak veren,
kendi varlık nimetini bilen kimse, ömrünü, ancak ebedi saadetinin
kavuşmasına, cehennemin en aşağı tabakasına düşmekten kendini kurtarmasına
sebeb olacak işlerden başka bir şeyde harcamaz, dedi.
Hülasa: Allah (Celle ve ala) insanları yaratıp, onlara
ihtiyari cüzi vermiştir. İnsan o cüzi ihtiyari Allah’ın rızası olan işlerde
sarf ederse, dönüş yeri cennettir. Başkasına sarf ederse, dönüş yeri
cehennemdir.
(Cenabı Hak Kuranı Kerimde): "Ama fasık, münafık olanların
barınacağı yer, ateştir. Her ne zaman oradan çıkmak istedikçe, onlar yine
içine döndürülürler. Ve onlara "Haydi tadın bakalım! Yalanlayıp durduğunuz o
ateşin azabını" denir." (Secde Suresi, ayet:20) Tekzib iki kısımdır. Ya
sözle olur. Yani cehennem yoktur demekle veya hal ve durum itibariyle yani,
kişi hakkında ya Kuranı Kerim veya hadisi Nebevinden şiddetli bir vaid olan
bir şeyi yapmak demektir. O hadis sahibinin (Aleyhisselam) alinin ve
sahabesinin üzerine salat ü selam ve sena olsun!
İşte, yukarıda beyan edilen şeyler, akıl sahibi olup, hakkı
doğruyu kabul eden bir kimse için, kâfi bir nasihattir. Yoksa, ona uzun
uzadıya nasihat yapılmasına ihtiyaç yoktur. Size ve Mustafavi (Sallallahu
aleyhi ve sellem), şeriatına tabi olanlara selam olsun ve şeriatın
sahibinin, alinin ve sahabisinin üzerine salat ü selam ve sena olsun!