DOĞANIN KAZLARI OVAYA ÇAĞIRMASI

 

Doğan , Kaza “ Sudan çık da şekerler akan ovaları bir gör” dedi. Akıllı kaz dedi ki: “ Ey sudan uzakta kalmış doğan, su bizim kalemizdir, huzurumuzdur, neşemizdir” şeytan da doğan gibidir. Kazlar, koşun, kendinize gelin, su kalesinden dışarıya az çıkın. Doğana deyin ki: “haydi yürü, yürü dön geri Ey aşağılık adam başımızdan el çek.

 

Biz senin davetinden uzağız, bu davet senin olsun. Biz senin şu nefesini içmeyiz bile a kafir! Kale bizim olsun, şekerle şeker yurdu senin. Bize senin hediyenin lüzumu yok, al senin olsun! Can oldu mu gıda eksik gelmez elbet. Asker var mı, bayrak elbette bulunur! Tedbirli şehirli, birçok özürler getirdi, o merdut ifrite nice bahaneler serdetti.

 

“ Şimdi mühim işlerim var. Gelirsem onlar yüz üstü kalır. Düzene girmez. Padişah bana mühim ve nazik bir iş buyurdu, geceleri bile uyumuyor, benim bu işi başarmamı bekliyor. Padişahın emrinden dışarı çıkamam, huzurunda yüzü kapkara olamam. Her sabah, her akşam hususi çavuşu gelip işin neticesini soruyor.

 

Reva görür müsün, köye geleyim de padişah bana yüzünü assın, kaşlarını çatsın? Kızarsa kızgınlığına karşı ne çare bulurum, diriyken kendimi topraklara mı gömeyim?” dedi. Daha da bu çeşit yüzlerce bahaneler etti, fakat hileleri, Allah takdirine eş olmadı. Alemin zerreleri birbirine girse yine Allah’ın kaza ve kaderine karşı hiçtir hiç!

 

Bu yeryüzü, gökten nasıl kaçabilir, yeryüzü kendini gökten nasıl gizleyebilir? Gökten yeryüzüne ne yağarsa yağar, yeryüzü, ne kaçabilir, ne bir çareye başvurabilir.,ne bir pusuda gizlenebilir. Güneşten ateş yağsa yine o, gökten yağan ateşe karşı yüzünü yerlere döşemiştir.

 

Yağmur yağsa da tufanlar coşsa, üstündeki şehirler yıkılıp yerle yeksan olsa o yine Eyyup gibi teslim olmuştur, ben bir esirim ne dilersen yağdır demektir. Sen de bu yeryüzünün bir cüzünün,baş çekme. Allah hükmünü görünce isyan etme. “ Sizi topraktan yarattık” sözünü duydun ya, demek ki senden toprak olmanı istiyor, yüz çevirme!

 

( Allah diyor ki:) “ Toprağa nice tohum ektim. İnsan da toprağın bir tozundan ibaretti, onu ben yükselttim. Yine bir hamle et de kendine topraklığı sıfat edin, alçal. Ben de seni bütün beylere emir yapayım. Su, yukardan aşağıya, akar da sonra aşağıdan yukarıya akar. Buğday, yukardan aşağıya, yerin dibine gider de ondan sonra yerden baş çıkarıp yükselir.

 

Her meyvenin tohumu yerden biter de ondan sonra yerden baş verir. Nimetlerin aslı felekten ta yere kadar umumiyetle aşağıya geldiler, alçaldılar da temiz cana gıda oldular. Tevazula felekten toprağa inince de diri ve yiğit adamın cüzi oldular. Bu suretle o cemad, insan sıfatlarını kazandı, arşın yücesine uçtu, neşelendi. Önce diri alemden geldik, sonra yine aşağılıktan yücelere çıktık.

 

Diyerek bütün cüzüler, hareket ve sukün hallerinde “ Biz, şüphe yok, yine gerisin geri Allah’ a dönüyoruz “ derler. Gizli cüzlerin zikir ve tespihleri, bir gulguledir salar. Kaza, hileler düzmeye başladı mı köylü şehirliyi mat etti. Şehirli, binlerce rey ve tedbiri olduğu halde mat oldu ve bu seferden afetlere uğradı.

 

Kendi sebatına itimadı vardı, bir dağdı ama yarım bir sel, onu kapıp götürdü. Kaza ve keder, felekten baş çıkardı mı akılların hepsi kör ve sağır olur Balıklar, kendilerini denizden dışarı atarlar. Tuzak, uçan kuşu zebun eder. Peri ve şeytan, şişe içine girer. Hatta Babil Harut’unu bile kaza ve kader kapar, avlar.

 

Ancak kaza ve kaderden yine kaza ve kadere kaçan kişi kurtulur. Hiçbir tedbir onun kanını dökemez. Allah’ın kaza ve kaderinden yine Allah’ın kaza ve kaderine kaçan kişiden başka hiçbir kimseyi, hiçbir hile, kaza ve kaderden kurtaramaz.